Belki de 80 yıl önce yapılması gereken tartışmaları daha bugün yapıyoruz. "Güçler ayrılığı" daha yeni hayata geçiriliyor. İdeolojik "masal"lar ve mitler yeni yeni tartışmaya açılıyor. Devlette ordunun, yargının, yasamanın, yürütmenin işlevleri henüz masaya yatırıldı. Ve değişim elbette sancılı oluyor.
Yargının bağımsızlığından kimsenin kuşkusu yok, ama ya tarafsızlık? İşte size çok taze örnek:
1) “Bence bu adamlar dövülselerdi, milletin yüreği soğurdu. Sevr’ciler tekme tokadı hak etmişlerdir”. 2) “Bu Rapor parçalanmaya yönelik bir düşüncenin sonucudur. Yemin olsun; toprağın bedeli kandır, gerekirse dökülür. 3) “Bunlar bir avuç zibididir”. 4) “Siz o uydurma azınlıklarınızı alın da gidin Avrupanıza sokun”. 5) “Bunlara Türkiyeli demek, Türkiyeli yılanlara, kurbağalara, çakallara haksızlık oluyor”. 6) “Şu toprağa küfrederek basanlar var. Hain desen, işbirlikçi desen var. Köpek gibi, bir kemikle susan var. 7) “Çanağına yal konulunca ve etli kemik vaadini duyunca yaltaklanan, kuyruk sallayan kanişler, uyanık geçinen şapşallar, salak, tescilli hain, zavallılar. TC devletimize-milletimizin birliğine kalleşçe ihanet hançeri sokanlar”. 8) “Azınlık arayanlar, analarına babalarının kim olduğunu bir kez daha sorsunlar”. (Baskın Oran, 21.02.2010 Radikal 2)
Yukarıdaki ifadelerin hiçbirinin suç olmadığını biliyor muydunuz? Evet, eğer bu sözleri bir Agos yazarına ediyorsanız, suç kapsamına girmiyor; mis gibi ifade özgürlüğü. Peki sizce benzer sözler, diyelim herhangi bir CHP milletvekiline, bir Cumhuriyet gazetesi yazarına, TSK'nın herhangi bir mensubuna söylenmiş olsaydı, mahkemeden çıkacak karar ne olurdu? Şu soru bile ne kadar komik durdu değil mi..Hadi mahkemeyi de geçtim, sayın ulusalcı arkadaşlarımız bu lafları nasıl yeni bir korku müsameresinde kullanıp, nasıl pazarlardı?
Hukuk ve yasa neyin hukuku ve yasasıdır bu ülkede? Bunu çok iyi görmek lazım. Sonuçta her devlet -özellikle de ulusdevletler-kendi devamlılığını sağlayacak şekilde, belli bir ideolojinin etkisinde kalan bir hukuk sistemi üretir. Ama, ne pahasına? Demokrasiyi engelleme, yasamaya ket vurma, siyasete alenen müdahale etme-hukuka uydurulabilir mi? 82 anayasası bile bu kadar açık bir oligarşik ya da jüristokratik yapıya izin vermeyecek şekilde düzenlenmiş. Ama bunu dahi az gören, daha fazla yetki isteyen bir yüksek yargı portresiyle karşı karşıyayız bugün. İşte HSYK'nin açık yetki aşımı, Anayasa Mahkemesi'nin 367 ve Türbanla ilgili skandal kararları, Yargıtay 4. Dairesinin yukarıda sayılan ifadeleri "düşünce özgürlüğü" kapsamına sokması..
Bütün bu örneklerin yanında bir de uluslararası hukuk var, bizim de tabi olduğumuz anlaşmalar, sözleşmeler, mahkemeler var. Arada bir o mahkemeyi de "emperyalist oyunun parçası" olarak niteleyenler var. Bu mahkemede en çok mahkum olmuş ülkelerden biri olmamız işlerine gelmiyor muhtemelen. Tabii bu kişiler, bizim ülkemizden hakimlerin de AİHM'de görev yaptığının ya bilincinde değiller ya da bilmezden geliyorlar.
Herneyse, bunlar nihayetinde dedikodudur, reel-politiktir. Esas üzerinde düşünmemiz gereken, hukuğun ve devletin meşruiyet kaynağıdır; çünkü günümüzde yaşanan sorunların temelinde bu vardır. TSK-Yüksek yargı, ya da asker-sivil bürokrasi dediğimiz zümre, kendisini halkın üzerinde ve ötesinde bir kaynaktan alıyordu meşruiyetini: Cumhuriyet ve Atatürk miti. Platon'un devletinde bile vardır; devletlerin meşruiyeti o devletin egemen olduğu toprakla ve halkla da bağlantılı olan bir kuruluş "masalıyla" sağlanır. Ancak bizim devletimiz bir hata yaptı; bu masalı gerçeklere aşırı derecede aykırı bir şekilde ve öngörüsüz olarak biçimlendirdi. "Sınıfsız-kaynaşmış kitle" bu yanlışların belki de en büyüğü idi. Bir başka yanlış, toplumdaki İslami etkiyi ve etnik farklılıkları ve tabii gayrimüslimleri hiç hesaba katmayıp, sıfırdan modernleşmiş ve laik bir soyut vatandaş kalıbı yaratmaktı. Bu kalıp, İstanbul, Ankara ve belki İzmir'deki sınırlı sayıda bireye tekabül ediyordu belki, ama halkın geneliyle tamamen uyumsuzdu. Sonuç; kemalizmin hızla yozlaşması ve halk nezdinde karşılığını kaybetmesi oldu.
Kemalizm askeri darbelerle, yargı müdahaleleriyle günümüze kadar bir güç odağı yaratmayı başarsa da bugün artık gerek iç-gerek dış konjonktürün de baskısıyla kökten çatırdıyor. Masal, artık analojik ve didaktik özelliğini yitirdi. Toplumun gerçeğine bu kadar yabancı bir ideolojinin hala varlığını sürdürmesi de epey şaşırtıcıdır; bu pek muhterem "milli eğitim"imizin, özellikle 12 eylülden sonra aşırı uçlara varan bir "doktrinasyon"un ve monopolitizmin sonuçlarından biridir. Yine de hem bu sistem hem de ideolojinin kendisi artık meşruiyetini tamamen yitirmiş vaziyette.
Ve nihayet devlet yapılanmasının içinde de daha evrensel değerlere atıfta bulunan, Türkiye'nin kabuğunu kırmasını isteyen odaklar oluşmaya başladı. Yeni hukuk ve devlet düzeninin meşruiyetini de işte bu evrensel ilkelerden alması artık kaçınılmaz. Yukarıdaki hakaret ve tehdit dolu sözlerin, kime söylenirse söylensin suç teşkil edeceği, yargı'nın yasama ve yürütme'nin üzerinde sorgulanamaz bir hakimiyetinin olmadığı, ordu'nun kendi ideolojisini bütün topluma dayatmak üzere planlar yapmadığı bir demokrasiye ulaşmamız gerekiyor.
Tabii burada dikkat etmemiz gereken bir nokta da mevcut. Ya yeni ve eşit oranda gerçeklikten uzak bir başka "masal", eskisinin yerini alırsa? Ya devredilen iktidar ve sermaye, bambaşka baskı mekanizmaları olarak geri dönerse? Ya bugün demokrasi adına çalıştığını düşündüğümüz odaklar yarın kendi kendilerini meşrulaştırarak yeni bir dogma ve monopolitizm yaratırlarsa? AKP'den bu yönde sinyaller almak da çok zor değil, o yüzden her türlü muhalefetin tutarlılıkta birleşmesi gerekiyor. Baskı, hangi yönden, hangi kimlikten (mağduriyet iddiasında bile bulunsalar), hangi ideolojiden gelirse gelsin karşı durmak gereklidir. Ve, tekrar belirtiyorum, öncelikli hedef asgari bir demokrasiye ulaşmak olmalı.
Ondan sonrasına bakacağız elbette, belki de bahsi geçen demokratik düzenin de sorunları, çıkmazları, baskı noktaları mevcut..ama öncelikli hedef bu asgari demokrasi olmalı ve bana kalırsa kendisine "sol" diyen herkes "name calling" egzersizlerini bir kenara bırakıp asgari bir demokrasi için-ideolojik anlaşmazlıkları gözardı ederek-mücadele etmeli.
Çok şey mi istiyorum?