2 Aralık 2010 Perşembe

critique of pure -isms?

Evet, böyle bir sorunum var. Belki başka yazılarda da dile getirmişimdir bu meseleyi, ancak şimdi şöyle derli toplu bir biçimde bütün bu saf -izm'lere eleştirel bir bakış getirmek istiyorum. Bunu yaparken genel manada sivil mücadeleyi küçümsediğimi veya değersiz bulduğumu düşünmenizi istemem, bilhassa ciddiye aldığım için bunları dile getirmem gerek. Bu yazıdaki eleştirilerin de "yapıcı" bir hissiyatla yazıldığını belirtmek isterim.

Basitçe feminizmi ele almak istiyorum, ancak örnekleri çoğaltmak mümkündür. Burada ele almadığım herhangi bir -izm, bu eleştirilerden muaf sayılmamalıdır. Feminizmi ele almamın sebebi, çok net, açık-seçik bir ayrımdan kaynaklanmış oluşudur yalnızca.

Tabii çok farklı kolları, çok farklı yaklaşımları olan bir alan üzerine kaba genellemelerle yaklaşmak yazının güvenilirliğini azaltacaktır, ama bu riski de göze almadan derdimi anlatmam imkansız. Mesele şu ki, feminist hareket bana yer yer "kadın" kimliğini konsolide etmeye uğraşırken, erkek kimliğini de daha aşağı bir konuma çekmeye çalışan bir hareket gibi geliyor. Buradaki temel itiraz elbette şu: Erkek kimliği o kadar egemen ki, haddini bildirmek gerek, kadın kimliğiyle eşitlemek gerek. Buna katılmamak imkansız, zaten dediğim gibi feminist hareketi gayet değerli de buluyorum. Ancak bu mücadele esnasında "kadın" dediğimiz şeye bir nevi yüce ve mukaddes bir "öz" atfediliyor, bu "öz"ün de tarih boyunca bastırıldığı, yaşamasına izin verilmediği öne sürülüyor. Bu, doğru dahi olsa, feminist mücadelenin hedeflerinin bu özü gerçekleştirme doğrultusunda gelişmesini biraz sorunlu buluyorum. Bunun sebebi, bu "öz" denen şeyin zaten erkek-egemen bir çerçevede, erkek-egemen bir dil içerisinden üretilmiş olması. Dolayısıyla bu öz'ün kadının kurtuluşu anlamına gelmekten ziyade, erkek-egemen dili bir başka biçim ve ad altında yeniden üretmesinden endişe duyuyorum. Bence bir -izm altında biraraya gelip, o -izm'in bütün gereklerini her ne pahasına olursa olsun yerine getirmeye çalışmak, biz erkeklere mahsus bir sığlık ve yetersizlik olarak kalsın; bunu derken tabii ki erkeklerin de bunu aşması gerektiğini ima ediyorum. Bir öz'ü gerçekleştirmeye çalışmaktansa, mutlak ve tartışılmaz öz'lerin yaratıldığı ve mücadelelerin de aynı eksenlerde yürütüldüğü o çerçeveyi kırmaya çalışmak bana daha anlamlı geliyor. Kısacası, demeye çalıştığım şey, feminist mücadele erkek-egemenliğinin alanını daraltıp yok etmeye uğraşırken, bu bahsi geçen kadın "öz"ünü de yok etmeyi hedeflemeli. Kısacası, tek bir cinsiyetin kurtuluşunu değil, bütün insanlığın bu "toplumsal cinsiyet" dediğimiz şeyden kurtuluşunu hedeflemeli gibime geliyor. Bu bağlamda, yani çok daha geniş çerçevede yapılacak mücadele, salt kadınların mücadelesi olmamzlı, yeri geldiğinde erkeklerin de bu mücadelenin bir parçası olma olasılığı bence düşünülmesi gereken birşey. Bunu yaparken erkek-egemen dilden/çerçeveden kaçınmak nasıl mümkün olacak? Elbette yeni bir dil ve yeni bir çerçeveyi üretmeye çalışarak.

İnsan bir -izm'e elini verince kolunu kaptırabiliyor bana kalırsa. Sonrasında bu -izm adına ne yapılırsa yapılsın, o -izm'e duyulan saygı sebebiyle hoşgörmek ve her halükarda savunmak zorunda kalınıyor. Kemalizmi, marksizmi görüyoruz işte; bu -izmler adına ne zulümler yaşandı, halen doğru dürüst bir özeleştiri, yanlış öğelerle araya mesafe koyma çabası yok. Mesele yine öz'e bağlanıyor çünkü; Kemalizmin bir "Kemalist insan" özü var, çağdaş, laik, devletini ve Atatürk'ü herşeyin önüne koyan makbul vatandaşı. Marksizm de keza öyle: her ne pahasına olursa olsun proleterya diktatörlüğünü gerçekleştirmeye çalışan, her mücadeleye sınıf perspektifinden bakan bir marksist mücadeleci özü. Oysa dünya tek bir görüş, tek bir öz'le açıklanamayacak kadar komplike ve bütün mücadeleler birbirleriyle içiçe. Üstelik bu "ne pahasına olursa olsun" düsturu, yıkıcı ve zarar verici eylemleri de içerisinde barındırdığından, -izmlerin elle tutulur bir biçimde kitleselleşmesinin önünde çok ciddi bir engel oluşturmakta. Sonuçta bir öz'ü aşırı önemli addederseniz, o öz'ün dışında kalanlar, o kalıplara uymayanlar sizin için önemini yitiriyor. Sonuç, kaçınılmaz bir cemaatleşme ve dışa kapalılık elbette. Bu cemaatleşmenin tezahürünü her yerde görmek mümkün.

O yüzden ben daha radikal bir -izm taraftarıyım. İzm'lerin kendisiyle de mücadele edecek, aynı anda birden fazla mücadelenin, birden fazla bakış açısının farkında olacak; mücadeleyi, kazanmak için, bir ideale ulaşmak için değil, sürekli bir yeniden tanımlama-yeniden mücadele düsturuyla gerçekleştirecek bir -izm. Kendi kendini yok saymaktan çekinmeyecek, herhangi bir öz'ü yüceltmeyecek bir -izm. Ve bu -izm'e nasıl ulaşacağız? Elbette bi adam oturup da bu -izm'in teorisini yazmayacak. Çünkü oradan da varacağımız yer yine o adamizm olur. Bu yeni izm bir çeşit iletişim içerisinde yeşerecek, sabit olmayacak, durağan olmayacak ve sürekli adapte olacak. Sanırım çıtayı çok yüksek tuttum ve çok ütopik bir -izm tanımladım. Ancak, daha önce de belirttiğimiz gibi, ya bu düzeni yeniden üretmeye devam edeceğiz, ya da bir ütopya kuracağız.

1 yorum:

nedenmeli dedi ki...

süper süper süper! hissiyatlarımın tercümesi bu yazınız için çok teşekkür ederim.
bu arada benim eckhart tolle de bunu diyor hep. sendeki potansiyeli sezdim, benle beraber spiritüel bir yolculuğa çıkmaya ne dersin? Herkes her şeyi kahrolası egolarını tatmin etmek için yapıyor, umurlarında mı kemalmiş, kadınmış... ay neyse, hadi yaz gene bişiler. bekliyorum.