Sosyal ve siyasi olayları sürekli bir savaş diyalektiği içinden yorumlayanlara üzülüyorum. Hayat onlar için ne zor olmalı!
Biliyorsunuz neyi kastettiğimi..çok önemli anahtar kelimeler vardır ve bu kelimeleri kullanmadan siyasi argüman oluşturmak bu dili kullananlar arasında neredeyse "ayıp" addedilir. Aklıma gelenler şunlar: peşkeş, BOP, emperyalist oyun, takiyye, işgal, sömürü, iç düşmanlar, dış düşmanlar, bölücüler, hainler, satılmışlar, komplocular, ajanlar, emperyalistler, sorosçular, fetoşçular, cemaatçiler, siyonistler, ermeniciler, kürtçüler,"psikolojik savaş" unsurları, "değerlere saldırı"lar, gericiler, yandaşlar, liboşlar..
Tabii bütün bu cenaha karşı kendilerini savunmak için "sözde" takısını geliştirmişler:sözde entel-demokrat-aydın-solcu-hatta sözde ermeni soykırımı..Onlar, herşeyin "özdesini ve sözdesini" bilirler. Bunu belirleyen yegane merci onlara aittir. Muhtemelen biz vasat insanlarda bulunmayan bir organları mevcuttur bu kriterleri belirleyebilen. Sosyolojik yapıdan tutun, karşılaştırmalı tarihe, terör ve işgalden tutun, direniş ve devrimlere, herşeyin en iyisini, en doğrusunu bilirler, dolayısıyla ülkeyi yönetmek onların hakkıdır. Bir çeşit vahiy gelmiştir onlara, kendi yarattıkları savaşın komutanlarıdırlar (ki bazıları içinde yaşadığımız gerçeklikte de komutandırlar).
Böylesi etiketlerle zihnini dolduran insanlar yavaş yavaş gerçeklikle bağlantılarını kaybediyorlar ve içinde yaşadığımız somut durumları bile kategorilere ayırmaya başlıyorlar. Böylece "işimize yarayan" ve "işimize yaramayan" iki gerçeklik ortaya çıkıyor. Örnek mi? "Dinci" kesimin dayatmalarını önplana çıkarmak, askerin dayatmalarından söz etmemek. PKK'yı ön plana çıkarmak, ama Diyarbakır Cezaevi'nden bahsetmemek..
Eh, sonuçta savaş hali bu, ilkelerin ne önemi var? Hatta bu savaşın amacı o ilkeleri korumak dahi olsa, işimize gelmeyen gerçeklikler gözardı edilebilir. Bu gelişigüzel "esneklik" sayesinde dürüst ve vicdanlı bir dilden, çıkarcı ve saldırgan bir dile geçiş yapmak zaten çok kolay.
Bu savaşçı dilin tezahürleri saymakla bitmez..Mesela devletin kurumları birer "kale"dir, ve ne pahasına olursa olsun "ötekiler" o kaleyi ele geçirmemelidir (ötekiler, yani bizden olmayanlar, zaten yukarıda sayılanlardır)! Mesela yabancı bir devletle işbirliği, ortaklık, anlaşma asla ve asla "arzulanan" şekilde gerçekleşmediğinden ötürü, o işbirliği, o yabancı devletin işgalidir. Şansa bakın ki o işbirliği yapılan devlet, illa ki emperyalisttir! Soğuk savaş'ın sona erdiğinden bihaber insanların algılaması da ancak o dönemin terimleriyle kısıtlı oluyor sanırım.
Ben bir de şunu merak ediyorum, yabancı bir devletle oluşturulan ortaklık sırasında bu kesim tarafından arzulanan nedir? Bu şartları asla öğrenemeyiz bu dilden. Muhtemelen kayıtsız şartsız bir itaat ve hiçbir taviz vermeden bütün avantajı tek elde toplamayı beklemektedirler.
Sonra özelleştirmeler, illa ki birilerine peşkeş çekilmiştir. Sanki ülkemizde hiç ihale açılmıyormuş gibi. Tabii yabancı sermaye örneğin Telekom'u satın alıyorsa o aynı zamanda "işgalin" de bir parçasıdır. Her an savaş durumundayız ya, mazallah kesiverirlerse bütün iletişimi?! Bu insanlara Türk işadamlarının yurtdışındaki telekomünikasyon, inşaat, enerji veya güvenlikle yatırımlarını sorduğumuzda ne diyeceklerini bilemem. "Helal olsun, biz de onları işgal etmişiz" falan mı? Ya da yabancı devletler kara kaşımız kara gözümüz için kendi şirketlerini bize "peşkeş" mi çekmektedirler?
Sözün özü bu dil, sorunların çözümü için hiçbir şey önermeyen, her soruna "çatışmacı" yaklaşan ve mızmızlanmaktan öteye gidemeyen, içekapanmacı, ukala ve acımasız bir dildir. Bu dili kullananlar hem kendilerini sonsuz bir paranoyaya kaptırıp hayatlarını karartmakta, hem de etraflarındaki insanlara da hayatı, düşünceyi, ekonomiyi ve siyaseti dar etmektedirler.
Zor değil bu dili değiştirmek, biraz sakin olmak, biraz soğukkanlı ve biraz da anlayışlı yaklaşmak yeterli. Elbette dünyada ve ülkemizde haksız kazanç, haksız rekabet, siyasi dayatma, torpil, rüşvet, baskı, zulüm mevcut. Ancak sosyal sorunlara yaklaşım tarzımız ve onları çözümlemek için kullandığımız dil de sorunun bir parçası olabilir. O yüzden bunlarla mücadele yöntemini ve dilini doğru belirlemek çok önemli. Yoksa çözümün değil, sorunun bir parçası haline gelmemiz işten bile değil..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder