6 Temmuz 2009 Pazartesi

ideolojimin düşmanı şeytan

Meşhur ve anonim "şeytan"larımız var. Bir de dünyada eşi benzeri olmayan "değerlerimiz". Vatan. Millet. Devlet.

"Borla çalışan araba üretildi, Türkiye kıskaçta. Arabayı bor madeniyle çalıştıracak patentli 600 proje olduğu ortaya çıktı. Türkiye, dünya rezervinin yüzde 70`ine sahip ve uluslararası teröristler Türkiye uyanmadan bu kaynağı ele geçirmeyi planlıyor."

Aslında bu bilindik bir nakarat. Genel söylem şu şekilde:

"Aslında oldukça derli toplu, modern, sınıfsız ve kaynaşmış bir kitle olan "TÜRK" ulusunu (ve vatanını), bölmek isteyen, yozlaştırmak, kandırmak, sömürmek isteyen, iç ve dış düşmanlar mevcut. Bunlar, elbette dışarıdan destekliler. AB ve ABD (ve soros?) hep bunları "yüce" toplumumuza karşı kullanıyor, asimetrik bir psikolojik savaş uyguluyor."

Bu cümlelerin hepsini aynı anda, çeşitli varyasyonlarıyla beraber hepimiz bir yerlerde duymadık mı? Ülkemizde olduğu gibi, dünyada da her ideolojik eğilimin şeytanlaştırdığı ve yücelttiği çeşitli "stereotype"lar yok mu? Peki bu şeytanlaştırma, bu ideolojik yanılsama, aslında neyi gizliyor? İdeolojiler neden "ebedi ve ezeli" düşmanlara ihtiyaç duyuyor?

İdeolojiler, tarihsizdir. Geçmişte hep var olmuş, gelecekte de hep varolacak bir düşünce sistemini temsil ederler. Kendilerinden önceki siyasi eğilim ve olayları, ve hatta kişileri ideolojik bir anlam dünyasında belirli yerlere oturturlar (örneğin ulusalcı ideoloji için Çanakkale muharebesi ve Atatürk, günümüzde halen çok önemli referans noktalarıdır) . Ve bireyleri "özne" olmaya çağırırlar (Althusser). Bu "özne" elbette kontrollüdür, yani ideolojinin bir ürünü olan öznedir. Kısacası ideolojinin öngördüğü şekilde düşünmeli ve hareket etmelidir. Ayriyeten bu özne, yine ideolojinin belirlediği "iç ve dış düşmanlara" karşı savaş vermeli, "devletin ideolojik aygıtlarının" da doğru düzgün işlemesi için elinden geleni yapmalıdır.

Şimdi şu şeytanlaştırma işini açıklamak için ulusalcı ideolojinin türbanlı kadınlara, ya da daha genelde dindarlara bakış açısını ele alalım. Bir kere, her daim bir "gizli ajanda" vardır dindarlarda. Türkiyeyi bir şeriat ülkesi yapmaya ant içmişlerdir. Herhangi bir şekilde, modern, demokrat bir eylem veya söylemde bulunduklarında, bilin ki bu aslında takiyyedir. Hepsi organize bir şekilde devleti ele geçirmeye uğraşmaktadır. Hepsi mutlak surette gericidir, Atatürk'ün ve ilkelerinin düşmanıdır. Liste daha uzar gider..

Burada dindar, şeytanlaştırılmıştır, ve deyim yerindeyse "ağzıyla kuş tutsa" ulusalcı ideolojinin şaşmaz bir neferine yaranamayacaktır. Zira "ağzıyla kuş tutması" bile esas amaç uğruna yapılmış bir taktik, bir maskeleme işlevi görmektedir. Böylelikle ulusalcı, daima şüpheci ve daima haklıdır. Dindar ise ne yaparsa yapsın yanlış, haksız ve düşmandır. Ulusalcı ideolojiye göre, türban, sonradan bu ülkeye "iç ve dış mihraklarca" enjekte edilmiştir. Çünkü toplumun, (kandırılmadığı-sömürülmediği) takdirde böyle bir giysiyi kendi iradesiyle kabul etmiş olması düşünülemez! Ancak gerçekte, ideoloji nüfuz edemediği, yani özne olmaya çağıramadığı bireyleri dışlamakta ve düşman ilan etmektedir.

Ve dahası, burada türbanlı kadın, ulusalcı ideoloji için çok acı bir gerçeği, bir travmayı maskelemektedir. Ulusalcı modernizm, aslında modernizm değildir. Ulusalcı ideoloji, asla (iddia ettiği gibi) modernleşmenin taşıyıcısı olamayacaktır. Modernleşme, ülkeyi kuranların öngördüğü şekilde değil, halkın kendi içsel mekanizmalarıyla, farklı yol ve yöntemlerle gerçekleşecektir. Türban, tam da bu "yeni modernliği", "yeni burjuvayı" simgelediğinden, aslında ulusalcılığın yenilgisinin de sembolüdür. Bu yüzden ona tahammül edilememektedir, bu yüzden "kamusal alandan" zorla dışarı atılmıştır. Halbuki daha geçen gün AP'de türbanlı bir vekil yemin etti. Yoksa AB'ye şeriat mı geliyor?

Burada enteresan bir özellik var. Sanki ideolojiye ve ideolojik kurumlara karşı gelen herkes, bunu belirli bir maddi çıkar veya tamamen düşmanca bir tavır içinde yapıyor. Yani ulusalcılığın bir eleştirisini ancak hainler veya dış kaynaklardan para alan "enteller" yapıyor. İdeolojiye göre insan kendi iradesiyle ideoloji karşıtı bir düşünce üretemez, yani "özne" değildir.

Bir de yüceltilen kavramlara bakalım. Benim favorim "ulusal çıkarlar". Hangi ulusun hangi çıkarları? Buradaki ulus tanımı, örneğin AKP seçmenini, Ermenileri, Kürtleri, Alevileri içeriyor mu? Bu kadar muğlak bir kavramdan yola çıkmak, gerçekten her ideoloji için bulunmaz bir nimet. Siyasi olayların seyrine ve "kime yaradığına" bakarak her türlü gerçeği "ulusal çıkarlara uygun" veya "ulusal çıkarlara aykırı" bulmak olası. Şu son çıkarılan yasaya bakalım: AB'ye uyum çerçevesinde askerlerin sivil mahkemelerde de yargılanabilmesinin yolu açıldı. Buna tipik ulusalcı tepki geldi ve bu kanunun "ulusal çıkarlara" (yani ordunun siyasi ve ideolojik tahakkümüne?) aykırı olduğu söylendi. E peki ya AB'ye girmek? Peki ya reformların yavaşlamış olmasından yakınanlar da aynı çevre değil miydi? AB müktesebatına uygun yapılan değişikliklerin bir kısmı "ulusal çıkarlara uygun" ama bir kısmı değil. Hangileri, neye göre değil? Hangi reformlar ağırdan alınmalı, hangileri ivedilikle hayata geçirilmeli?

Elbette en çok gündemde olan, ve hali hazırda en çok yıpranmış olan ideoloji ulusalcılık olduğu için örnekleri oradan verdim. Ancak bu, başka ideolojiye mensup başka kesimlerde de benzer bir yanılsamanın sürdüğü gerçeğini değiştirmiyor. Dindar kesimin de "şeytan öteki"leri az değil. Örneğin eşcinseller, "toplum ahlakını bozan" kişilerin başında geliyorlar. Eşcinsellerin şeytanlaştırılması, geçmişte gerek binbir türlü yolsuzlukla, gerek çeşitli kesimlere uygulanan baskı ve hatta Sivas gibi katliamlarla halen yüzleşememiş dindarların, iddia ettikleri kadar ahlaklı insanlar olmadığının bir dışavurumu olarak da okunabilir. Dindar kesimin bir başka "ötekisi" de elbette Yahudiler. Aslında anti-semitizm dünya genelinde en yaygın olan "şeytanlaştırma" olabilir. Her Yahudi, gizlice dünyayı yöneten, olağanüstü maddi kaynaklara sahip, her zaman gizli bir ajandası olan ve asla güvenilemeyecek kişidir anti-semitik ideolojiye göre. Bu söylemi gerek dindar kesimden, gerek ulusalcı kesimden sıkça duymuyor muyuz?

Toparlamak gerekirse, kendi ideolojik tutarsızlığımızı, başarısızlığımızı örtbas etmek için şeytanlar, gizli ajanda sahibi iç ve dış düşmanlar üretiyoruz. Onları anlamaya çalışmak, neyi niçin yaptıklarını sorgulamak yerine, istisnasız her hareketlerini (zaten ya takiyye ya gericilik) belli bir ideolojik düzleme oturtmayı ve stereotipleştirmeyi seçiyoruz. Dolayısıyla özeleştiri yapmaktan, ülke ve dünya bazında gerçekleşen değişimi doğru okumaktan ve bu değişimin bir parçası olmaktan epey uzak kalıyoruz.

Not: Kaçınılmaz olarak bazı genellemelere başvurdum, ama belli kişilere odaklanmaktansa genel ideolojik söylem üzerinden eleştiri getirmeye çalıştım. Bu yazıya kaynak olarak Slavoj Zizek'in "İdeolojinin Yüce Nesnesi" (the sublime object of ideology) kitabını da belirtmem gerekir.

Hiç yorum yok: