Bilenler bilir; kendimi marksist olarak tanımladığım pek söylenemez. Hatta kapitalist sistemin avantajlarına değindiğim de oldu. Komünizmin bir ütopya olduğu da doğru, ve hatta Marx'ın öngördüğü şekilde gerçekleşmeyeceğini de yavaş yavaş anlıyoruz.
Ancak bizim bugün ihtiyacımız olan şey, tam anlamıyla bir ütopya. Üstelik alışageldiğimiz kapitalist sistemin sınırları dışından tanımlanan bir ütopya. Bu, illa marksist bir ütopya olacak diye bir kaide yok. Yeter ki, kapitalizmin dışında dursun, kapitalizmin hastalıklarından muzdarip olmasın. Bu yeni dünya halinin adı önemli değil, o yüzden şimdiden "komünizm, anarşizm, sosyalizm" gibi bir ad vermeye gerek yok. Belki de bunların da ötesinde bir sistem kurmamız gerekiyor.
Aslına bakarsak, kapitalist sistem de kendisini saf haliyle bir ütopya olarak sunmuyor mu bize? Alternatifsiz ve tamamiyle özgür bir ütopya..Çünkü insan özüne, bencilliğe, güçlünün hayatta kalmasına dayanıyor. Bundan doğal ne olabilir? Hakettiğimiz gibi, birbirimizle rekabet ederek yaşıyoruz işte. Hayvanlar da böyle yapıyor. Değil mi?
Gelir dağılımı adaletsizliği, emeğin sömürülmesi, şok doktrinleri, mali krizler, işsizlik, artı-değerin dağılımı, ganimet paylaşımı-enerji kaynakları-sınırlar-toprak için yapılan bütün savaşlar..bunlar zaten bilindik zararlar ve dönüp dolaşıp yalnızca belli sınıfları etkiliyor. Bu çatışmaları yöneten sınıf, güllük gülistanlık yaşıyor, gibi. Öyle mi gerçekten?
Bugün en fakirimizden en zenginimize; kişiliğimizi tanımlamanın yolu, sahip olduğumuz eşyalardan ya da çalıştığımız işlerden geçiyor. Aynası iştir kişinin, bi nevi. Markalar, birer dine yakınsıyor. Patronlar, gün geçtikçe gaddarlaşıyor ve gaddarlığı iş dünyasının bir vazgeçilmezi olarak olumluyor, normalleştiriyorlar-ve dahası, çalışanlar da bunu kabullenmekte tereddüt etmiyor artık. Gündelik araç-gereçlerimiz yalnızca "modern" ihtiyaçlarımızı karşılamakla kalmıyor, sosyal statülerimizi de belirliyor. Burada bir çarpıklık yok mu? Burada sınıfların ve gelir dağılımının ötesinde, insani değerlerle, kim olduğumuzla ilgili bir yanlışlık yapılmamış mı?
Şimdi "insan özü bencildir, komünizme yanaşmaz" savına gelebiliriz. "Sahip olduğu" eşyalarla-veya zoraki (yalnızca para kazanmak için) çalıştığı işlerle tanımlanan insan özü, gerçek bir öz değildir. Olsa olsa sonradan, kapitalizm tarafından, kapitalizmin ihtiyacı için üretilmiştir. Bu özel üretilmiş insandan maksimum verim alabilirsiniz; kendisini tanımlaması için çalışması ve bişeylere sahip olması gerekecektir çünkü. Antropolojiyi, psikolojiyi, tıbbı, rehabilitasyonu, tarihi, iktisadi bilimleri, pozitif bilimleri, genetiği, yani her türlü "bilgi" ürününü, bu özü oluşturmak ve bu özü, bu sağlıksız sağlığı, bu bencil ekonomiyi bilimsel söylemler çerçevesinde "norm" haline getirmek için kullanabilirsiniz.
Tabii burada kilit sözcük "sahip olmak". Sahip olmayı hayatının ortasına koyan insan, elbette bencil olacaktır, elbette paylaşmaya, başkasının iyiliğini düşünmeye gerek görmeyecektir. Ama bu özü yeniden tanımlamak, ortadan kaldırmak ya da en azından dönüştürmek bizim elimizdedir. Ve bunu yapmazsak, korkarım tarih sahiden de bir tekerrürden ibaret olacak. Tekerrür etmesinden keyif duyacağımız bir tarihe sahip olduğumuzu söylemekse, epey zor.
Marx'ın en önemli ve "devrimci" söylemlerinden biri budur işte. İnsanın kendisini "bişeylerin sahibi" veya "birilerinin üstü" olarak görmeleri gerekmediğini söyledi(üstelik bunu söylediği zamanlar globalleşme, franchise'laşma gibi uzantılar henüz yoktu). Dolayısıyla bize kapitalizmin ve onun tarafından tanımlanmış insan özü'nün dışında durulabileceğini gösterdi. Ve bunu söylerken dil, din, ırk, ülke, cinsiyet gözetmedi, bütün insanlar ve bütün dünya için söyledi.
Yani Marx özelde kapitalizmi eleştirdi diye Marx değil bana kalırsa. Yerleşik sistemin kalıplarının, ve daha da önemlisi insan özü diye dayatılan kapitalist şahıs modelinin dışında düşünebildi ve böyle yaparak tarihin seyrini değiştirdi. Şimdiye kadar onun adına yapılan girişimler hüsranla sonuçlanmış olsa da, bu Marx'ın değerini azaltmaz; aksine onu daha iyi tanımamız, belki daha sıkı eleştirmemiz gerektiği anlamına gelir.
Blog yazılarımın olmazsa olmazı Zizek'ten bir alıntıyla bitireyim: "The future will either be utopian, or there won't be any future.".