Tehlikeli derecede dürüst bir yazı yazabilir miyim? Mesela yayınlamaktan çekineceğim kadar dürüst bir yazı? Herkesten saklamaya çalıştığım, kimselere anlatmadığım yanlarımı gözler önüne seren bir yazı? Bütün bencilliğimin, kirli ve yasak ve uygunsuz arzularımın, dandik benliğimin, entelektüel tortuların hemen altında yer alan sarsılmaz vazgeçmişliğimin tutarlı ve eksiksiz bir dökümünü yapsaydım örneğin..ve üstelik bunları yazarken de herkesin gerçek isimlerini kullansaydım, bildiğim bütün sırları, kendiminkilerle beraber ortalığa saçıverseydim..
Böyle bir yazının faydası ne olurdu? Evet herkes benim ne mal olduğumu öğrendi, tamam. Belki bir nebze başkalarının da ne mal olduğunu öğrendi, evet. Ancak sonra ne olurdu? İnsanlar bana sırt mı çevirirdi? Bana acırlar mıydı? Kızarlar mıydı, yoksa nefret mi ederlerdi? Takdir eden de bulunur muydu?
Böyle bir yazıyı okuyanlar, benim yani yazarın bunları gerçekten hissettiğini mi düşünürdü, yoksa biraz uydurma mı gelirdi? Okuyucunun kanaatini önceden kestirebilseydim, o tarz bir yazı yazmam daha mı kolay olurdu, yoksa daha mı zor..
Tabii şu da var, ya bu arzular-sapkınlıklar mutlak ve vazgeçilmez değilse? Ya hepsi gelip geçiciyse? Geçici bir delilik yüzünden kurulu bütün sosyal düzenin içine etmek ne derece mantıklı? "Mantıklı" olmak şart mı peki, insan mantıklı davranmaktan da bıkamaz mı?
Daha da kötüsü, ya insanlar bütün bunların zaten farkındaysa? Ya benim anlatmaktan çekindiğim herşey, zaten bana yakın kişiler tarafından beraber geçirdiğimiz aylar-yıllar içerisinde öğrenildiyse? Herkes, etrafındaki bütün insanların aşağı yukarı ne derece pislikle dolu olduğunun farkındaysa ve buna rağmen samimi ilişkiler, aşk-meşk yakınlaşmaları, sırdaşlıklar, dostluklar, hatta evlilikler oluşabiliyorsa..Bu, bizim kendimizi (ve başkalarını) kandırmakta usta bir hayvan türü olduğumuzu mu gösterir, yoksa içimizde pislik için olduğu kadar iyilik için de potansiyel bulunduğunun bir göstergesi midir? Kendi içimizdeki ve başkalarındaki o çürümüş, kokuşmuş, ahlaksız şeyler tasarlayan öğenin ne kadarını kendimize itiraf edebiliriz, ne kadarını kabullenebiliriz?
Herkesin saklamaya çalıştığı şeyler elbette var. Peki herkesçe "çok iyi-çok kibar-çok tatlı" olduğu kabul edilen kişiler, bu öğeden yoksunlar mı? Yoksa gizlemekte herkesten daha mı ustalar? Yoksa üzerinde mi düşünmüyorlar(ben düşünüyorum da noluyo).."Tatlı" veya "yumuşak başlı" olarak tanımlanan bir insanın içinde hiç mi fırtına kopmaz, hiç mi yoldan sapmaz? Bir insan böyle davranmaya hangi faktörler sayesinde, nasıl şartlanmış olabilir?
Bir de tam zıttı var tabii, mümkün olduğunca kendi arzularının doğrultusunda yaşayan, etrafındaki insanların onun hakkında ne düşüneceğini hiçbir zaman umursamayan insanlar..Mevcudiyetleri diğer insanlarda huzursuzluk yaratan, ama herhangi bir kibarlık ya da modernlik maskesinin arkasına saklanmayan kişiler..Bir bakıma daha mı etik bir yaşantıdır o?
Ben sanırım ortalarda bir yerdeyim. Ne insanları üzmeye dayanabiliyorum, ne de bu karanlık öğeyi görmezden gelebiliyorum. O yüzden henüz o yazıyı yazabilmem mümkün değil. Benim bu ahlaki konumda olmamın sebepleri nelerdir? Bu sebeplere kendi kendimi analiz ederek ulaşabilir miyim, yoksa başkasının mı beni analiz etmesi gerekiyor? Aile, sosyal çevre, ilişkilerim, yaşadığım ülke ve hatta gezegen, ilgi alanlarım, siyasi düşüncem, zihniyetim ve etik anlayışım..hepsi birbirinin sebebi ve sonucu mu? Bazıları diğerlerini önceliyor mu?
Bu soruların bir sonu var mı?
1 yorum:
ben bu yazıdan büyük bir suçluluk kokusu aldım ama belki de benim içim kendisiyle dopdolu olduğu içindir. :)
bir de, bence bizim daha net, daha specific düşünmemiz lazım, amerikalılar gibi huha:) tam olarak, spesifik olarak ne demek istiyosun sen insanlara?
bir de, bu yazıda kendimi bulduğum yer: "entelektüel tortuların hemen altında yer alan sarsılmaz vazgeçmişliğimin"
saolasın.
Yorum Gönder