Farkında olmasak da bu otomatik "yapısalcılık" siyasi literatürümüzde epey yer etmiş. Herşey bir sistemden ibaret, ve herkes bu sistemin bir parçası. Herşeyi sistem çok önceden belirliyor, bireyler adeta bu sistemde birer robot ya da köle. Heryere gönül rahatlığıyla yayılan, nüfuz eden, herkesi inim inim inleten yaman bir sistem bu doğrusu.
İyi de, buradan çıkış yok mu? Daha da kritik soru, bu sistemin devamlılığında bizim hiç payımız olmadı mı bugüne kadar? Bilgisayarlarımızın başında, evlerimizin içinde oturup kahvelerimizi yudumlarken ve "kahrolsun kapitalist düzen" diye manifestolar üretirken sistemin dışarısında mıyız? Kimseye zarar vermeden yaşayıp gidiyor muyuz? Bir farkındalık sağlıyor muyuz? Öte yandan yaptığımız her iş, her alışveriş, her yolculuk, her masraf, her fatura sistemin beslenmesini sağlamıyor mu bir bakıma?
Burada sihirli bir el falan yok, kendimizi kandırmayalım. Sistem herşeyi önceden belirliyorsa, en tepedeki adamla en alttaki adam arasında nitel açıdan hiçbir fark yok. En tepedekini de en alttakini de sistem belirledi çünkü. Hiçbirimizin özgür bir seçim yapma şansı yoktu. Sözünü ettiğimiz o korkunç sisteme bütün suçları yükleyeceksek, tek tek bireyleri eleştirme şansımız ortadan kalkar, herkes eşit derecede edilgendir, herkes sistemin buyruğunu yerine getirmektedir.
Eğer ki bireyleri de eleştirme hakkımız olacaksa, o zaman bir nebze olsun özgür iradeye yer açmamız gerekiyor. Özgür iradeye yer varsa, sistemde yer alan her birey için vardır, insanlar sistem-karşıtı bir eylem yapmaya karar verebilirler demektir bu. Tabii günümüzde sistem-karşıtı olduğunu söyleyip çeşitli ufak çaplı şiddet eylemleri içine girenlerin yalnızca sistemi güçlendirdiği, kendini koruma refleksini ortaya çıkardığını ve dolayısıyla başarısız olduğunu söylemek herhalde abartı olmaz.
Bilindik özdeyişi tersine çevirip bir özeleştiri mekanizması geliştirsek örneğin; "bugün sistemin devamlılığı için naptın?" şeklinde. Ondan sonra sıra diğerlerine sormaya/eleştirmeye gelebilir diye düşünüyorum. Çünkü sistemin bu kadar kolay yayılması ve egemen olması, ancak bizim, hepimizin bir şekilde rıza göstermemizle mümkündür.
Bu bağlamda "çözüm şudur" demek biraz büyük konuşmak olur, ancak sistemin gizli kalmış yönlendirmelerini açığa çıkarmak, gündelik ideolojiyi görünür kılmak, sistemi tamamen çökertmese de üzerimizdeki etkisini bir nebze olsun hafifletebilir diye düşünüyorum. Burada bir nevi "talking cure"dan söz ediyorum; neyi niçin yaptığımızı, sisteme nasıl razı olduğumuzu, herkesin kötülüğü için sürekli komplo üreten hayali düşmanlardan ziyade herkesin, hepimizin sorunun bir parçası olduğunu kabul etmemiz, sistemle mücadeleye başlamak ve özgür irademizi ortaya koymak için yerinde bir başlangıç noktası olabilir. Ve bu başlangıç noktası en geniş katılımı elbette meşru siyasi düzlemde yakalayabilir. Sanırım bu kavram ayrı bir yazının konusu olacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder