3 Şubat 2009 Salı

itiraf ediyorum: suçluyum

Yine bir alıntıyla gireyim: "Beni en çok suçtan arınmışlığım tedirgin ediyor". Hasan Ali Toptaş'ın Bin Hüzünlü Haz adlı romanı işte bu cümleyle başlamakta. Tabii burada bir roman eleştirisi yapmayacağım ama bu cümlenin bende düşündürdükleri ve geçen gün yaptığım bir denemeden bahsedeceğim.

Bir alışveriş merkezine gittim. Kendime ufak bir not defteri ve bir tükenmez kalem aldım. Sonra da bir kafeye oturdum. Bir süre etrafımdaki insanları izledim. Ve sonra o anda orada işlemek isteyeceğim suçları yazmaya başladım. Bunları kimseye okutmayacağıma dair kendime telkinler veriyordum-ki okutmayacağım gerçekten de.  Epey pis şeyler hayal ettim, ve not defterinde birkaç sayfayı böyle doldurdum. Etrafta gezinen insanlara birer böcek, birer değersiz yaratık gibi baktım. Onların küçük dünyalarını yıkıvermek, ve böylelikle uykularından uyandırmak için provokatif eylemler tasarladım. Bu bana garip bir zevk de verdi doğrusu. Evet, bir an için kendi küçük dünyamda kendi küçük hayallerimden ibaret bir yaratık olduğumu unuttum ve kendimi onlardan yukarı bir yere koydum. O anda bütün değer yargılarından, bütün vicdan-insani duyarlılığımdan mümkün olduğunca kendimi soyutladım. Ve gördüm ki, insan bir özgürleşiyor, bir yaratıcı oluveriyor.

Peki bunu neden yaptım? İçimdeki bu suç işleme arzusu nereden kaynaklanıyor? Bu arzular mı beni kötü bir insan yapıyor, yoksa bütün insanlarda bu dürtü var da bunları engelleyebildiğimiz, veya görmezden geldiğimiz ölçüde mi "iyi" oluyoruz? Yani kötü birşey yapmamaya çalışmak, iyi olmamıza mı yol açıyor? Evet, biliyorum ki tanıdık veya tanımadık birine herhangi bir zarar verecek bir suç işlesem, yaşayacağım vicdan azabı, alacağın zevki sollayıp gider. Belki de böyle bir "değmez abi" diyerek suç işlemeye yanaşmıyoruz. 

Sıradan bir suçluyu ele alalım..ama burada ihtiyaç nedeniyle işlenen suçları değil de, gerçekten zevk ve kişisel tatmin uğruna işlenenleri düşünelim. Suç işleme arzusu o kadar yüksek mi de vicdanının sesini bastırıyor mu? Yoksa vicdanlarının sesi zaten kısık da suçu işleyip sonrasını umursamıyorlar mı? Ben birinin yanlışlıkla canını yaksam bile o anda içime zehir gibi bir endişe yayılır, korkarım. Öte yandan suçla ilgili her türlü görsel-yazınsal malzeme gayet hoşuma gider, suça dair oyunlar, filmler benim için ayrı bir zevktir. Mesela mükemmel suçu tasarlamaya çalışmak da güzeldir, bunlara kafa yormaktan hoşlanırım.

Dolayısıyla suç düşünce bazında kaldığı müddetçe, yani suçu tasarlamak, hayal etmek, ve kurgu olduğu müddetçe izlemek benim gibi bir çok insana inceden inceye bir zevk veriyor diye düşünüyorum. Ama iş uygulamaya gelince, o ihtimal bile ürkütüyor beni. 

Kimbilir, belki "yaşamak" da benim için böyle birşeydir..kurguda, idealde çok güzel, planlar-programlar-hedefler-hayaller çok güzel..Hayalgücünden birşeyler üretmek, veya başkalarının hayalgüçleriyle ürettiği şeylere tanık olmak da çok güzel. Ama yaşantının kendisi, gerçek dünyaya indiğim vakit müthiş zor ve olabildiğine sıkıcı!

Hiç yorum yok: