16 Ocak 2010 Cumartesi

of, ben!

Eh, yaş oldu 26, artık nası bi adam olduğumun hesabını yapma vakti geldi de geçiyo..aslında hiçbir zaman yeterli derecede objektif olamayacağımı, dolayısıyla boşuna uğraştığımı söyleyebilirsiniz. Söylediniz mi? O halde ufaktan başlıyorum..bu yazı nasıl ve nerde başlar, nerede ve niçin biter diye bir hesap yapmadan aklıma eseni yazacağım sanırım.

İnsanın kendinden bahsetmesi bir noktada epey garip. Kendimi yarışmacı adayı gibi hissediyorum. Yine de insanın hiç tartışmasız en kolay bahsedebileceği konu değil midir bu? Yoksa insan en çok kendisine mi uzaktır?(vaaay nietzsche yapmışın)

Geçen akşamdan anladığım kadarıyla, sevilen bir insanım. Sağolsunlar arkadaşlarım ve aile çevrem bana gayet yakın. Çok da berbat bir insan değilim demektir bu. Yer yer sinir bozabildiğimin farkındayım. Ukala olduğumu da zaten yarı gururla, yarı
ukalalıkla dile getiririm sık sık. Bazen tam kavramadığım konularda bile ukalalık yaptığım oluyor sanırım. Bu da demektir ki hemen her konuda fikir beyan etmeyi ve bilgimi göstermeyi seviyorum. Buna rağmen çok da konuşkan bir insan sayılmam.

Bildiğim kesin birşey var ki telefonda konuşmayı hiç sevmiyorum. Saatlerce telefonda konuşan arkadaşlarımı da anlayamıyorum. Hayır hayır "çok yapay geliyo" gibisinden entel-natüralist ayağı yapmıycam, blog yazan ve bütün gün msn'i açık olan, facebook'u da aktif kullanan bir insan olarak iletişimin elektronik bir ortama aktarılmasını eleştirecek değilim. Ama telefonda konuşmaya bir türlü alışamadım. Sanki kendimi iyi ifade edemiyorum el hareketi veya mimik olmadan. Telefonu sadece "kısa bilgilendirme" amaçlı kullanıyorum, ki cep telefonu kullanımımın %80i kısa mesaj atmaktan ibaret. Bunun yanısıra, bazen iletişim genel olarak beni yoruyor. Nadir de olsa hiçkimseyle konuşmak veya görüşmek istemediğim zamanlarda, kaba ve duygusuz olabiliyorum. Bunu da kendime hak olarak görüyorum, nasıl bir haksa!

Trajik olana karşı ilgim var, kuşkusuz. Trajik ve teatral. Ama tam dozunda olması lazım, yüzeysel kalmaması lazım. Dünyanın sonunu görmeyi de çok isterim, büyük bir patlama veya kıyamet gibi..ağır ağır yaşanacak. Sadist olduğumdan ya da herkesin ölmesini istediğimden değil, daha ziyade bişeyler değişsin, etraf ferahlasın..çok sıkış tıkış herşey, çok acele ediyoruz, insanın üzerine üzerine geliyor.

Sanırım bu trajedi-sevdası yüzünden mutluluk beni zaman zaman rahatsız ediyor. Daha doğrusu, üzülecek birşeyler bulmakta zorluk çekmiyorum. Mutluluktan sıkılabiliyorum ve hatta yaratıcılığımın köreldiği zamanlarda mutluluğumu bahane ediyorum. Halbuki yeteri kadar "input" almadığımda köreliyor yaratıcılığım. Son zamanlarda okumaya daha çok zaman ayırıyor olsam bile, yine de ulaşmak istediğim noktaya çok uzağım. Mutluluktan sıkılan bir insan olsam da, mutluluğun biraz da insanın tercihi olduğunu söylemişimdir. Çok uzun süre depresif olmaktan, kendime acımaktan, karşılaştığım zorlukları herkese bir bir anlatmaktan mümkün olduğunca kaçınmaya çalışıyorum. İnsan daha ziyade karşısındakini mutlu etmeye, rahatlatmaya, motive etmeye çalışmalı gibime geliyor. Tabii bu da bir bahane olabilir. Belki de kendimi açmakta, üzüntülerimi paylaşmakta pek başarılı olmadığımdan böyle bir tavır takınıyorum.

Felsefe master'ı yapmaya kesin karar verdim, beni başka birşey paklamaz bu saatten sonra. Çünkü merak ediyorum. Bilgiye ulaşmak, sorular sormak, yerleşik ve statükoya dair herşeyi sorgulamak ve hatta neden sorguladığımı dahi sorgulamak istiyorum. Hayatımı bununla geçirebilirim evet. Muhtemelen zamanla sıkıcılaşırım, ama olsun.

Bazen aşırı gülüyorum sanırım. Çok da komik olmayan şeylere dahi katıla katıla gülüyorum. Bunu neden yaptığımı tam anlayabilmiş değilim, belki refleksif birşey olmuş artık, veya insanların söylediği komik şeylerin boşa gitmesi o insanları üzebilir diye düşünüp otomatikman kahkaha patlatıyorum. Bir başka olasılık, kendi söylediğim şeylere de insanların bu denli "şiddetli" gülmesini bekliyor olmam. Ama dediğim gibi, emin değilim, veya yeterince objektif değilim. Tabii gülerken böyle önce düşünüp gülüyor değilim, önceden düşünsem, ya da o anda neden güldüğümü düşünmeye başlasam zaten gülemem muhtemelen.

Herneyse, bu kadar yeter şimdilik. Bir özeleştiri yapacak olursam, galiba kendimi anlatmaktan ziyade bir "uyarı" yazısı oluyor bu. "Bakın böyle böyle bi insanım, buna göre davranın" der gibi. Heyhat, napalım, böyleyim işte. Biraz oyun oynayıp kafa dağıtayım en iyisi. Ne de olsa bugün benim doğumgünüm, ve hayatımda ne kadar insan varsa, her neredelerse ve ne yapıyorlarsa, sık veya seyrek görüşüyosak da, veya artık hiç görüşmüyorsak da(ya da henüz hiç görüşmemişsek de?), üzmüş ve kırmış olsam da, sevmiş ve saymış olsam da, yanında çok sıkılsam veya çok eğlensem de..pek çaktırmasam da, sanırım herkesi çok seviyorum.

Hiç yorum yok: