3 Ocak 2010 Pazar

of, sen!

sonsuz bir hüzünle yaşıyorsun.

telefonunun çalmadığını bildiğin halde, ikide bir ekranını kontrol ediyorsun. hiç kimse aramadı seni. hiç kimse merak etmedi. özellikle de o. neden telaşlanıyorsun? bu hezeyan seni yormuyor mu?

ikide bir emaillerini-facebook hesabını kontrol edip durma.

gözün takılıyor odanın karanlığına. düşünmek istiyorsun. hiç durmadan düşünmek. ihtimalleri hesaplamak. hayaller kurmak. diyaloglar yaratıyorsun kafanda, her durumda verilecek en ideal cevabı düşlüyorsun. aptal. bu provalar boşuna. ne zaman söyleyebildin ki aklından geçenleri? ne zaman kendini gerçekten ifade edebildin? hem, artık yöntemler de değişti. sesin ve mimiğin sıcaklığını, klavyenin ve ekranın tekdüzeliği aldı.

şimdi uzaksın kendine. şimdi şaşırıyorsun. şimdi kendine soruyorsun; hayat yaşamaya değer mi? ya bu da işe yaramazsa? bu ihtimal de boşa giderse başka kiminle sevişebilirim?

herşeyi o anlamlandırıyor. herşey onun etrafında şekilleniyor. sen değersizsin. sen sadece onu mutlu edebileceksen işe yararsın. yoksa, siktir git!

aslında, biliyor musun, sadece kafandaki yeri önemli. onda, ondan fazla olan bişeyler var. sen o fazlalığı istiyorsun. bu fazlalık ona içkin değil. bu senin yakıştırman. onu sakatlıyorsun. onu olduğundan büyük hale sokarak yaralıyorsun. aptal. kendi kendine yarattığın fırtınanın içinde debeleniyorsun. onun üzerine bindirdiğin yükün, farkında bile değilsin. hoş, belki o da farkında değil. ama göremediği, dokunamadığı birşeyden korkuyor. senin aşırılığından korkuyor. onda gördüğün şeyden korkuyor, çünkü o "şey"in aslında ona ait olmadığının farkında. yine de seni buna ikna edemiyor. sen inanmışsın bir kere, onun inkar etmesi hiçbirşeyi değiştirmez.

doğru zamanda, doğru yerde, doğru dille konuştu. en çok ihtiyaç duyduğun anda, bir kereliğine, sana sarıldı. sadece buydu ve geride kaldı şimdi, yeniden bir girişimde bulunmak boşuna. bu reaksiyon tersine çevrilemez. istediğin kadar yelpazele, küllerden ateş yükselemez. neden zorluyorsun kendini? bulduğunda önemini fazlasıyla kaybedecek bişeyi, neden ısrarla istiyorsun? eninde sonunda sıkılacağını, yorulacağını bile bile, neden böyle bir işe kalkışıyorsun? başka türlü yaşayamaz mısın?

gözün telefonun ekranına takılıyor yine. solgun telefon ışığının odayı hafifçe aydınlatmasını ve sana bir aramanın ya da en azından bir mesajın geldiğini müjdelemesini istiyorsun. olmayacak. bu akşam değil. yarın akşam da değil. beklediğin mesaj hiçbir zaman gelmeyecek. o fazlalık, seninle asla konuşmayacak. sen sadece gelişmiş iletişim araçlarında onun izlerini arayacaksın. ve arasıra kazara izini bulduğun şeyin aslı-astarının olmadığını, belki de asla öğrenemeyeceksin.

aptal. ondaki fazlalık, aslında sana içkin. sen bir kereliğine kendi kendine konuşsan, kendinle adam gibi yüzleşsen, kendini bir rahat bıraksan, onu zaten bulacaksın..

1 yorum:

Necati dedi ki...

Kınıyorum! Dedim ben sana, bırak bu avrupa sineması merakını..