Malumunuz festivalin bazı filmlerine yerli ya da yabancı yönetmenler iştirak ederler ve varsa soruları yanıtlarlar. Sanırım bu festivalden sonra filmlerin bitimindeki "soru-cevap" bölümlerine katılmayacağım. Nedeni de "sırf sinema ya da felsefeye dair kendi yüzeysel bilgisini göstermek için soru soran" insanlar. Gerçekten bu yıl bana bu soru-cevap kısımlarında fenalık geldi. Müthiş bir ukalalık, aymazlık, üstünlük taslama tavrı akıyordu birçok sorudan..Tarihe kayıt düşmek açısından beni en çok rahatsız edeni buraya koymak istiyorum.
Reha Erdem, Kosmos adındaki son filminin gösteriminden sonra her zamanki mütevazı haliyle soruları kabul ediyordu. "Sanat" okuduğunu söyleyen bir hanımefendinin kurduğu cümle şu şekildeydi "Adam yürür, çocuk yürür, adam yürür, adam yine yürür, çocuk yürür..Fellini çok sıkıldı artık!". Evet, yanlış okumadınız, bu zat Fellini'nin çok sıkıldığını söyledi. Kendisini Felliniyle veya onun dünyasıyla nasıl da özdeşleştirmiş bakar mısınız? Tabii ki burada bitmiyor; "Yani bir yürüme sahnesi 10 dakika sürer mi? 1 saniyede geçilecek sahneleri izlemek için 2015 yılını mı beklememiz gerekiyor? Çooook sıkıldım". Yaa işte. Bu kişi "sanat" okumuş. Neyse ki Reha Erdem hiç bozuntuya vermeden "Bizim sizin zamanınıza yetişmek gibi bir kaygımız yok" deyiverdi ve salon alkıştan adeta yıkıldı.
İlginçtir, geçen yıl "Hayat var" filminden sonra da yine Reha Erdem benzer bir densizliğe maruz kalmıştı. Burada da filmin kahramanı küçük kıza tecavüz etmeye yeltenen bir bakkaliçin "bu bakkal gerçekten Türk insanını mı yansıtıyor" diye bir garip soru sorulmuştu. Haşa, Türk insanı tecavüze yeltenmez! Ve Reha Erdem yine şık bir cevapla "O bakkal biz değilsek, biz kimiz?" demişti. Neyse festivalin Reha Erdemle ilgili kısmı bu kadar, Kosmos filminde Silver Mt. Zion müziklerini kullandığı için de kendisine teşekkürü borç bilirim.
Bir diğer rahatsızlık verici nokta, birçok insanın halen sinemada kah fısıldayarak, kah yersizce kikirdeyerek, kah yüksek sesli yorumlarda bulunarak, kah bol ışıklı telefonlarını diğer izleyicilerin gözüne gözüne tutarak, ve kah makyaj yaparak(evet bunuda gördüm) salondaki insanların (en azından benim) dikkatini dağıtmasıdır. Çok mu zordur hayatı bir-iki saatliğine durdurup filme konsantre olmak? Telefona hiç göz atmadan, yanındakiyle hiç fısırdaşmadan, sinemaya salt eğlence olarak değil de biraz da bir sanatsal aktivite-ya da en azından bir emek ürünü olarak tecrübe etmek?
Sonraki madde "anti-sanat" hakkında olacak ama onun için biraz zamana ihtiyacım var.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder