24 Ağustos 2010 Salı

tevazu

Ben artık TDK'ya (tee dee kaa okuyunuz) başvuru yapmaya karar verdim. Bir süreliğine şu kelimeler Türkçe'den çıkarılsın: peşkeş, dikta, küresel sermaye, işgal, dinci, mihrak..ve sonra bakalım ülkemin muhalifleri nasıl konuşacak, bir uzlaşma veya tanıma dili oluşturabilecekler mi? Gerçi yakında sözlükte "hükümet"e bakıp şöyle bir tanım görmem an meselesi: "Halkın seçtiği partinin kurduğu hükümete sivil dikta denir".

Ama dikkat, bu sivil diktaya hergün küfretmek, en ağır ithamlarla suçlamak, sürekli zan altında bırakmak her zaman serbesttir, onu destekleyenleri de yerden yere vurmak yiğitliğin şanındandır. Öyle garip bir dikta bu işte. Haftanın her günü, her saati bu diktayı karalayan yayınların yapılması serbesttir. Öyle muhalefet falan gibi de değil, doğrudan saldırı, aşağılama, hakaret son derece kabul edilebilen bir söylemdir. Bana inanmayanlar 8 yıldır ana akım medyada çıkan yazılara şöyle bir göz atabilirler.

Bu ülkede liberalizme küfür etmek de serbesttir örneğin. Ne olduğunu bilmeden, nasıl ve nereden, hangi koşullar altında doğduğunu anlamadan..Demokrasinin gelişimiyle ilişkisini gözlemlemeden. Liberal mi? Sal gitsin..

Biz çok anlı şanlıyız aslında. Mesela öyle bi güruh var ki, "mutlak sol"u kendisi sanıyor. Marx ikinci kez gelmiş sanki, kendince bir second coming javasına girmiş, vatan olarak da Türkiye'yi seçmiş. Bu öyle bir sol ki, Avrupayı, sol fikrinin doğduğu yeri küçümseyebiliyor, bütün AB projesini üç-beş çıkar için elini ovuşturup kötülük planlayan pis emperyalistlere indirgeyebiliyor. Bu bakış açısıyla cacık olmaz tabii. Halbuki Türk solu, mesela İngiltere'de, Fransa'da, Almanya'da sol partiler napıyor, nasıl örgütleniyor, nasıl politika üretiyor diye baksa..kimbilir neler görecek. Belki de kendisinin sol olmakla uzaktan yakından alakası olmadığını görecek.

Türkiye'de sol cenahın Avrupa'nın solundan da liberalizminden de demokrasisinden de öğreneceği o kadar çok şey var ki..insanların ahkam kesmek yerine uzun uzun oturup "daha ne eksiğim var, nerde haddimi aştım" diye düşünmesi gerekiyo.

Ve aslında bu ülkeye gerekli olan ne eğitimdir ne aydınlanmadır. Bu ülkeye gereken şey, tevazudur. Yoksa, referandumda evet deyin, hayır deyin çok da önemli değil. Fakat gerekçelendirmenizi yaparken, ötekine saygı diye bir ölçütünüz olsun, hayır için gerekçelerinizi açıklarken evet'çilere laf sokmak zorunda hissetmeyin kendinizi..böyle bir davranışın tek açıklaması kendi konumunuza olan güvensizliğiniz olabilir, karşı konumdakini yerin dibine sokmadan rahat edemeyen bir muhalefet tarzını da izliyoruz çünkü.

Benim hayır diyene söyleyecek çok bir lafım yok aslında. AKP'ye güvenmiyordur, statüko devam etsin istiyodur, kendi tercihidir..hoş onu da değiştirmeye uğraşıyorum zaman zaman ama yapmamam gerekiyo sanırım..

Esas, hayır derken, "evetçiler şöyle gerzek, cahil, beyni yıkanmış, kullanılıyo, hain, satılmış, bilgisiz" vs. demek en büyük sorun. Burada, bu ülkede hepimizin beyni var, hepimiz kendimiz için düşünebiliyoruz, hepimizin ayrı kutsalları, ayrı davaları var. Ben, kendi ölçütlerimle, kendi siyasi görüşümle bakıyorum ve referandumda evet diyorum. Evet derken, "şu hayırcılar da şöyleymiş, böyleymiş" demek bana ne kazandırır ki? Bunu göz önünde bulundurarak kursak siyasetimizi ve dilimizi, çok mu zor? Herşeyi biliyormuş, herkesi tanıyormuş gibi yapmasak? Ve bunun farkında olup, tanımak için, tanık olmak için biraz çaba sarfetsek? Anlamaya çalışmak için, önce anlamadığımızı kabul etmemiz gerekiyor. Sanırım bunu hiç yapamıyoruz, yediremiyoruz kendimize. Oysa, bugünkü durumumuza şöyle bir bakarsak, birbirimizi hiç tanımadığımız, birbirimizi algılamakta sıkıntı çektiğimiz çok aşikar değil mi? Türkler Kürtleri tanımıyor, Sünniler Alevileri tanımıyor, ulusalcılar kendileri dışındaki hiçkimseyi tanımıyorlar falan..eh, tanımadıkları şeyden korkuyorlar, korktukları şeyi yok etmek istiyorlar, ve bunun için de her yol mübah tabii..

Mesele hep tepeden bakmak çünkü. Hep kendini makbul sanmak. Diğerleri bana benzemeli demek ve diğerlerine benzemekten ölesiye korkmak. Birşeylerin değişmesi içinse en fazla çabayı kendini en makbul sanan kesimin göstermesi şart. Kendini en makbul sanan, biraz da kendisinin en makbul olduğu ona öğretildiği için böyle zannediyor. Bilmem anlatabiliyor muyum..

3 yorum:

DeaN dedi ki...

Hayır diyenleri "maddelere göre değil, AKP'ye göre eleştiriyorlar" diye eleştiren evetçilere "Olay zaten AKP'nin sivil diktasına gidiyor" lafını anlatmak ne kadar zorsa, açık gönüllülükle söyleyeyim sivil dikta, küresel sermaye gibi cümle parçalarına da küçümseyici bir bakış açısıyla yaklaşıp, klişe olduğunu savunmak basit bir politik görüşün kanıtıdır.

Statüko derken hangi Statüko'yu yıkacak bu anayasa paketi? AKP'mi yıkacak? Ayıp yahu, AKP o statükoyu koruma amacıyla öldürülen insanların katillerinin devamıdır, kafa karışıklılığı yaşamamak gerek bence.

AKP 12 Eylül'ün çocuğudur.

sirnaber dedi ki...

kendini memleketin sahibi zannedenlerin statükosunu yıkacak basitçe. akp'nin neyin çocuğu olduğunun hiç önemi yok, 28 şubatın çocuğu da diyebiliriz, 61 darbesinin de, hatta cumhuriyetin çocuğu bile diyebiliriz uzatmak istersek. ama burada kafa karışıklığı yaşayan ben değilim korkarım.

Faro dedi ki...

Ne oldu bebeğim yıktınız mı 'statüko'yu?