İnsanlık nereye gidiyor? Tarih boyunca söylenegelmiş kitlesel yalanlar ne işe yarıyor? "Yeni" bir düzene niçin ihtiyacımız var? Gerçek anlamda "yeni" bir dünya düzeni mümkün mü? Kapitalizm insanın bencil doğasından kaynaklanan bir sistem mi? Yoksa kendi yarattığımız bir sistemin bizi kontrol etmesini meşru kılmak için mi doğamızı kapitalizmle özdeşleştiriyoruz?
Zeitgeist, günümüze dair bu hayati soruları (ve daha nicesini) gündeme getirdiği için epeyce faydalı bir belgesel. Tabii her noktanın tek tek üzerinde duracak değilim. Zeitgeist bölümlerinin biri din ve insanları manipüle edişi üzerine. İkincisi 11 eylül olayındaki bilinen komplo teorilerini sunmakta, üçüncü kısım ise iyice kontrolden çıkan global şirketlerin birgün hayatımızın her yanını ele geçireceğine dair bir distopya sunmakta.
Buraya kadar önceden görülmemiş pek birşey yok aslında, ve açıkçası bazı sahnelerde gerilim müzikleri, iddialı "one-liner"lar filmi biraz sulandırmış ve çocuksu göstermiş. Ancak "addendum" adı verilen kısımda farklı bir durum sözkonusu. İlk kısımda günümüzdeki finansal sistemin, "değersiz ve karşılıksız kağıt parçaları" üzerine kurulu olduğunu anlattıktan sonra, ikinci kısımda "ekonomik tetikçilerden" çok da ikna edici olmayan bi şekilde bahsediyor. Ancak üçüncü kısmında, diğer birçok "aktivist"in üzerinde düşünmeye değer bulmadığı birşey sunuluyor. Bir çözüm: Venus Project.
Bu proje, "yeni" düzenin teknolojinin gelişmesi ve bütün ideolojik dogmaların geride bırakılmasıyla oluşabileceğini söylüyor. Para diye birşeyin kalmadığı, ekonomik sistemin sınırsız özkaynaklar üzerinden kurulduğu bir sistemde, teknolojik gelişim sayesinde hem her yere doğal, temiz ve sınırsız enerji sağlanacak, hem de "işgücü" önemini yitirecektir. Bu sayede insanlar anlamsız mali işler veya "rekabet"le uğraşmayacaklar, "ganimet" uğruna savaşlar yaşanmayacak, asker-polis-tabanca gibi şeyler lüzumsuz hale gelecek, sınırlar ve farklılıklar ortadan kalkacak, ve nihayetinden insanlar özgürleşecek.
Bu, kesinlikle güzel bir alternatif ve kulağa kapitalizmden çok daha hoş geliyor. Ve uzun uzun tartışılacak, konuşulacak bir malzeme sunuyor bizlere. Ancak nasıl uygulanacak? Addendum bunun cevabını vermiyor. Paranın ortadan kalkması zaten yakın vadede mümkün görünmüyor. "Sınırsız enerji" sağlayacak bir sistem kurmak da henüz teknolojik olarak imkansız. Güneş, rüzgar, akıntı ve jeotermik enerjiden tam verimle faydalanılamıyor ve bu sistemleri kurmak zaten başlı başına çok büyük harcamalar ve işgücü gerektirmekte. Para ortadan kalkmadığı sürece, bu enerji sistemleri bedavaya kuralacak değil, ayriyeten bu kaynakları kullanmak için işgücü de gerekecek. O halde elimiz kolumuz bağlı oturacak mıyız? Bir ütopya kurup, bu sefer "işçiden" değil de "mühendislerden" gelecek bir devrimle bütün düzenin değişmesini mi bekleyeceğiz?
Peki, bir de şunu sorayım..filmin anlattığı gibi kapitalizm gerçekten tamamen "şeytani" bir sistem mi? Öncelikle kapitalizm, demokrasiye muhtaçtır. Özel teşebbüsün ülke ekonomisindeki önemi, sermaye sahibi "birey"i devletin bile önüne koyar, ona imtiyazlar tanır. Kapitalizmin gelişmesiyle sosyal hayatta "birey" öne çıkmıştır, liberalizm gelişmiştir. Tabii bu da günümüzde aşırı uçlara varan bir bencilliği ve çıkarcılığı beslemiştir.
Devletle birey arasındaki ilişkiyi yumuşatan, hatta yakın zamanda devleti artık bir çeşit "hakem" durumuna sokacak (böylelikle ideolojik devletlere son verecek) olan sistem, kapitalizmdir. Sermayenin serbest dolaşımı" da sonunda sınırların kaldırılmasına, ülkelerin birleşmesine ve daha önce hayal edilemeyen bir "evrenselciliğin" doğmasına yol açmakta. AB bunun denemelerinden biri ve şimdilik iyi gitmekte. İnsanların yaşam standardı epey yüksek, demokratik haklar da bazı aksamalar dışında yerli yerinde. Yani, nispeten "mutlu" diyebiliriz AB'de yaşayanlara.
Belgesel ayrıca komünizm gibi bir ütopyayı da kapitalizmle yanyana koyarak bence biraz haksızlık ediyor. Venus project'in hedeflediği sistemin, tasarlanan ama hayata geçirilemeyen komünizmle çok fazla ortak noktası mevcut; Marx'a göre de esas sermaye, işgücü ve özkaynaktır. Sınırların ve paranın ortadan kalkması, insanların "tembellik hakkı", yani herkesin istediği her işle uğraşması, gerçek eşitlik ve gerçek özgürlük..bunlar komünizmin de özünü oluşturmakta. Tabii uygulamada karşılaşılan çok farklıydı, belki de bunun nedeni özgürlüğün formüle edilerek elde edilmeye çalışılmasıydı. Eldeki formül, ne pahasına olursa olsun bir baskı mekanizması üretecektir, ister venus project olsun, ister komünizm. Çünkü bu formülü uygulamak için insanları "ikna etmek" gerekecektir. Homojen bir sistem hedeflediğinizde, ikna olmayan insanları bir şekilde elimine etmek gündeme gelecektir. O yüzden teoride en temel insani haklar üzerine kurulan ütopyalar, uygulamada eşi benzeri görülmemiş bir otoriterliğe yol açabilmiştir.
Bir başka açıdan kapitalizme bakmak gerekirse şunu görüyoruz: teknoloji, birikimli ilerliyor. Ve son 100-150 yıllık teknolojik gelişmeler, ağırlıklı olarak kapitalist ülkelerden kaynaklanmıştır; ABD, Japonya..AB'den bahsetmeye bile gerek yok, CERN demek yeterli olur. Bu teknolojik gelişmenin bir nedeni de o hiç sevmediğimiz "sermaye", kendisini ayakta tutmak için sürekli yeni birşeyler üretmek, teknoloji geliştirmek zorunda olmasıdır. Teknolojiyle ilgili bütün şirketlerin bünyesinde bir AR-GE'nin mevcut olması, insanların yeni bir fikir, bilgi veya bir icat ortaya atmalarının bu "sömürücü" düzende dahi paha biçilmez olması, teknolojinin ilerlemesine büyük katkılar sağlamıştır ve sağlayacaktır. Bu bağlamda kapitalizm, aslında "venus project"e ilham vermiştir, onun kurgulanabilmesine yol açmıştır.
Ancak, devletle birey arasındaki ilişkiler demokratikleşirken, sermaye sahipleriyle işçiler, veya daha genel haliyle söylersek zenginle fakir arasındaki eşitsizlik de gün geçtikçe artmaktadır. Bugün, dünyada reklam sektörüne harcanan paranın %10'uyla Afrika'daki açlık sorunu giderilebilir. Yani kapitalizm kendi merkezini, sermaye sahibini özgürleştirirken, sınırdakileri, çevredekileri korkunç bir baskı altına almaktadır.
Bunun yanısıra özellikle ABD'de şirketler, devletin yerini almakta, insanları sınırsız bir tüketim hayatına itmekte, neyi alıp neyi satacaklarını dikte etmektedir. Tıpkı eskiden dini kurumların insanlara nasıl yaşamaları gerektiğini dikte etmesi gibi. Artık önemli olan ne düşündüğün değil, ne satın aldığındır. Kullandığın marka, artık sosyal statünün göstergesidir. Demek ki bu noktada bir değişim zaruridir. Zeitgeist sorunu iyi teşhis ediyor, ama önerdiği şey yepyeni sorunlar doğurmaya açık.
Evet, eşitsizlik ve sömürü üzerine kurulu, özünde bir çeşit "sosyal darwinizm" olan bir sistemdir kapitalizm. Ancak, aynı zamanda ona karşıt seslere en çok izin veren sistemdir, dolayısıyla kapitalizmi yıkacak olan hareket de, kapitalizmin içinden çıkacaktır. Zeitgeist'ı yazan ve yöneten Peter Joseph, bir Amerikalı. Venus project'i şekillendiren insanlar da Amerikalı. Bu insanlar özgürce bu fikirlerini ifade ediyorlar, yine kapitalizmin bir nimeti olan internet sayesinde bütün dünyaya, bizlere kadar bu fikirlerini ulaştırabiliyorlar.
O halde şöyle düşünebiliriz: kapitalizm insanlık için yaşanması mecburi bir dönem, bizi kendisinden farklı bişeye taşıyacak olan sistem ve büyük ihtimalle bizim ömrümüz onun sonunu görmeye yetmeyecek. O halde, şu anda, şimdi ne yapabiliriz? Kapitalist sistem içinde gerçekten elimizden hiçbirşey gelmez mi? Onu düzeltmeye çalışmak, eşitsizliği gidermek için, sömürüyü azaltmak için uğraşmak boşuna mı? İlla bir teknolojik devrimi, ve beraberinde bütün sistemin yıkılışını mı beklememiz gerekiyor?
Yoksa bugün yapılması gereken politik sistemi reddetmek değil de, onu eşitlik adına kullanmak mıdır? Tarihin her döneminde olduğu gibi, şu an içinde yaşadığımız bu sistem de "evrilmekte"dir. Ve bence onu doğru yöne, eşitliğe, özgürlüğe doğru yöneltmek de mümkündür. Bu noktada benim cevabım sivil toplum ve çoğulcu demokrasi!
not: Zeitgeist üzerine bir başka yazı için
Çağatayca'ya göz atabilirsiniz.