Hemen açıklayayım; çevrecilerin iyi niyetinden hiç kuşkum yok. Elbette onlar, misafir olduğumuz bu gezegene mümkün olduğunca iyi davranmaya çalışmaktalar. Ancak, bana kalırsa bunu yaparken kendilerini doğadan ayrı bir yere, hatta genelde daha üst bir seviyeye koymaktalar ve insanoğlunun "gücünü" biraz abartmaktalar. "Dünyayı kurtarmak" veya "çevreyi kurtarmak" gibi süper-kahramanlara yaraşır görevler edinmekteler. Bence bu biraz kibirden kaynaklanıyor. Sanki "lütfediyoruz" geri dönüşümlü ürünler kullandıkça. Çünkü gezegen veya doğal yaşam eşi benzeri görülmemiş bir "tehdit" altında: insan!
Kendimizi kandırmayalım, biz doğanın bir parçasıyız, bir uzantısıyız. Ürettiğimiz her ürün, her madde, her gaz da bu gezegenin bileşenlerinden çıkıyor, gökten zembille zehirli gazlar indirmiyoruz. O maddeler, biz olmasaydık da pekala biraraya gelebilirlerdi. Öyle ya, evrim farklı şekilde gelişseydi, bizler insan değil de "minsan" veya "cinsan" falan olsaydık, belki yine "çevreyi kirleten" ürünler geliştirilecekti. Dolayısıyla, belki de kaçınılmaz bir nedensellik sonucu, bütün bu binalar, fabrikalar, arabalar, atıklar, aslında doğanın kendi kendisine, kendi içinde yarattığı yeni bir "doğa"nın parçaları. Ve büyük ihtimalle önümüzdeki yıllarda bu yeni "doğa"ya uygun, yeni canlılar, daha dayanıklı, daha kolay adapte olan bitkiler vesaireler türeyecektir. Dolayısıyla, bizim bugünkü veya geçmişe dair "çevre" algımız, gezegen açısından bakıldığında epey geçici ve naif. Doğayı sabit bir şekilde, hep olduğu gibi tutmak zaten hiçbir canlının haddine değil.
"İnsanlık" kazara oluşmuş, bu gezegenin bütün işleyişini sarsan, baştan aşağı değiştiren bir varlık mı? Bence değil. İşte, yanlış yere evini yaparsan deprem oluveriyor, engelleyemiyorsun. Volkanik patlamaları, yağmuru, karı, tsunamileri, selleri, evleri yıkan fırtınalar engelleyemiyorsun. Sadece adapte olabiliyorsun, anlık çözümler üretiyorsun. Zaten doğa karşısında yapabileceğimiz, yani bütün canlıların yapabileceği yalnızca bu.
Mesela "ev" diye birşey icat ettiğimiz için daha uzun yaşayabiliyoruz. Ama her "ev"in yapılması için doğanın bir miktar tahrip edilmesi gerekiyor. Yani biz, doğanın bir parçasından faydalanarak , hammaddesinden çalarak, bir diğer parçasının ömrünü uzatıyoruz aslında. Bu da kendi içinde gayet "doğal" bir süreç.
Bilinçli olmamız, analiz yeteneğimizin olması, gezegen açısından bakıldığında pek birşey ifade etmez. Milyonlarca canlı türü yaşamış ve soyları tükenmiş burada, bizim de soyumuz bir gün tükenecektir, ama bu gezegen ve doğal yaşam kaybolmayacaktır. Evrilerek, uyum sağlayarak, "tehditleri" egale ederek varlığını sürdürecektir. Bunun güzel bir örneği için bir video linki vermek istiyorum:
Youtube'a erişemeyenler için bu videoyu açıklayayım: Bir tür mantar var, ve böceklerin bedenini işgal ederek büyüyor. Daha sonra parçalarına ayrılarak yeni böceklere nüfuz ediyor. Ve popülasyonu tehlikeli oranda artan her böcek türüne karşı böyle bir mantar oluşmakta, her mantar da yalnızca tek bir böcek türünü hedef almakta. Yani doğa, karınca gibi, tırtıl gibi "çevre"nin bir parçası olan mahlukatların bile haddinden fazla üremesine müsamaha göstermiyor. Bir yolunu bulup nüfuslarını azaltıveriyor.
Kısacası ortada bir "tehdit" varsa, tehdit altında olan biziz. Bu kavgayı kazanma imkanımız da yok, çünkü bizi ayrıcalıklı kılan bir özelliğimiz yok. Buradan hareketle, çevrecilik, aslında bencilce bir güdüden kaynaklanıyor bana kalırsa. Yani "çevreyi koruma" adına yaptığımız şeyi, aslında hayat kalitemizi yükseltmek için, kaynaklarımızı adamakıllı kullanmak için yapıyoruz. Zaten aklı başında her organizmanın da yapması gereken bu değil midir?
Ama insanoğlu ne yaparsa yapsın, bir buzul çağının veya kocaman bir meteorun bu gezegende yarattığı tahribatı yaratamaz; ki doğal yaşam, milyonlarca yıl içinde bu tarz binlerce olayın ardından bile varlığını sürdürmüştür, sürdürecektir. Dolayısıyla "abartılan" çevrecilik, iyi, hoş ama biraz da boş geliyor bana..
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder