10 Mayıs 2009 Pazar

benim ideolojim seninkini döver

Şu yaşam tarzı meselesi, beni yeniden kemalizmi düşünmeye itti. İçinde yetiştiğim, bana öğretilen, ve etrafımdaki insanların genellikle vazgeçemediği bu ideolojiyle hesaplaşmak, bence ülkece içinde bulunduğumuz siyasi ve sosyal darboğazları çözmekte yardımcı olabilir. En azından, her "cemaatin" kendi ideolojisiyle yüzleşmesi, eksik yanlarını eleştirmesi, fazla yanlarını düzeltmesi, hatta sonunda bütünüyle inkar etmesi ülkeye müthiş bir yarar sağlayacaktır diye düşünüyorum. Tabii inkar ettikten sonra körükörüne bir başka ideolojiye saplanılacaksa, hiç gereği yok.

Bu cemaatleşmiş ve birbirinden kopuk yapının, ülkeye hiçbir hayrının dokunmadığı aşikar. Herkes diğer cemaatlerin bir açığını yakalama, "senin bokun daha fazla kokuyo" deme yarışında. Bu yanlış bir mücadele. Önce "en çok benim bokum kokuyo, en kirlisi benimkisi" diye başlamak lazım mücadeleye. Kendi içinde bir eleştiri ortamı oluşturamayan ve dolayısıyla değişim sağlayamayan düşünce sistemleri, bir başka cemaati, bir toplumu, bir ülkeyi nasıl değiştirebilir ki?

Şimdi içinde yaşadığımız dünyada ideolojilerin hala önemini ve işlevini koruduğunu düşünüyorum. Dolayısıyla "ideolojileri bırakalım, keyfimize bakalım" kolaycılığına kaçmak için henüz çok erken. Ancak ümit verici olan birşey var ki şu anki aşamada "tarihi donduran" ideolojilerin yaşayamadığı görüyoruz. Siyasi gelenekler, toplumsal ihtiyaçları gözetecek bir değişim ve dönüşüm mekaniği içine girmedikleri takdirde yok olmaya mahkumlar. Bu da bize gelecekte daha iyi bir ülke-daha iyi bir gezegen hayali kurma şansını verebiliyor. Bugün kapitalizmin çöküşünü izlemesek de, neo-liberal ideolojinin tam ortasından çatladığı, ve nihayet daha demokratik-diyaloğa yatkın yaklaşımların "uluslararası ilişkilere" yansıyacağı bir dönemin eşiğindeyiz. Peki biz, ülkece nerede duruyoruz? Kemalizm nerede duruyor?

"Bizim yeni bir düşünceye ihtiyacımız yok, herşeyi Atatürk söylemiş zamanında" diyen ne kadar çok insan tanıyorum. Bu insanlar, 80 yıldır dünyada ve Türkiye'de olup bitenden bihaber mi? Değil. Öyleyse neden böylesine tutkuyla saplanıp kalmışlar bu ideolojiye? Neden devletçilik'te, milliyetçilik'te, yani "muasır medeniyetler"in çoktan geride bıraktığı kavramlarda diretmekteler? Amaç Atatürk'ün gösterdiği yolda ilerlemek mi, yoksa Atatürk kavramından ve onun kişiliğiyle düşünceleri etrafında oluşturulan ideolojiden nemalanıp, iktidarı sağlamlaştırmak mı?

Kemalizm, tarihi 1938de donduran bir ideolojidir. Bu ideolojiye sahip birçok kişiye göre o tarihten itibaren ülke tepetaklak gitmiştir. Tek parti yılları bir nevi "devr-i saadet" olarak anılır. Ondan sonra gelen herkes ülkeyi batırmış, emperyalistlere teslim etmiş, karşıdevrim başlatmış, irticai faaliyetlere girişmiştir vesaire.. 

Fakat bu ideoloji öyle bir avuç nostaljik insanın Atatürk'e sonsuz sadakatiyle sınırlı değil. Devletin bütün kurumlarına, özellikle de TSK'ya, eğitim sistemine, hukuk anlayışına kadar nüfuz etmiş, toplumsal yaşantıyı çok önemli bir ölçüde etkilemiş ve etkilemeye de devam eden bir ideoloji. 

İnsanlar neden bu 1938 sevdasından vazgeçemiyor? Bakınız, bu kişi-kültü üzerinden üretilen ideoloji, cumhuriyetin ilanından itibaren yavaş yavaş kendi elitini yaratmıştır (askeri-sivil bürokrasi)-bu elit de hem Atatürk kavramını hem de "devlet için makbul vatandaş" çerçevesini kendi tekeline alarak, her türlü iktidarı elinde toplamıştır ve ülkede "gerçek" bir siyasetin yapılmasını-gerçek bir demokrasinin oturmasını her daim engellemiştir. Çünkü devlet ve siyasette böylesi bir dönüşüm, elitizmin sona ermesi ve iktidarın, bir cumhuriyet rejimine yakışır şekilde halka geri verilmesi demektir. 

Bugün "elit" dediğim kesim, makbul vatandaş tanımının da taşıyıcısı olarak, bu tanıma uymayan her türlü kesime (dindar-kürt-alevi-gayrimüslim) binbir türlü baskıyı reva görebilmektedir. Sen türban takıyorsun, kamusal alanda hakkın yok. Sen bilmediğim bir dil konuşuyorsun, siyaset yapma hakkın yok. Sen, zaten ezelden beri "dışardaki köklerinle" ülkenin altını oymaya çalışıyorsun, sana hiçbişey yok.

İdeoloji sadece fikirsel düzeyde de değil, madden hayatımızın içinde! Ülkede toplam Atatürk heykeli sayısı kaçtır? Ülkeyi ziyarete gelen bütün yabancı liderler neden ilk durak olarak Anıtkabir'e götürülmektedir? Ben neden özenle Anıtkabir'i, Atatürk'ü büyük harfle, noktasına virgülüne dikkat ederek yazıyorum? Atatürk için neden özel bir koruma kanunu vardır? Neden bütün paralarda Atatürk resmi kaçınılmazdır? Nasıl bugün paraların sahte olup olmadığına, Atatürk'ün transparan bir figürüne bakarak karar veriyorsak, kemalist elit de bizim "sahte" vatandaş olup olmadığımıza içimizdeki "Atatürk sevgisi"ne bakarak karar veriyor. Bunlar hep devlete bütünüyle hakim olmuş bir ideolojinin tezahürleridir. Ve bu ideoloji etrafında örgütlenmiş devlet, artık bu topluma dar gelmektedir. 

Buradan, milli görüş veya MHP çizgisi, veya Türk soluna veya Kürt hareketine hakim ideolojiler harikadır, şahanedir, destekleyiniz evlatlarım gibi bir sonuç çıkmasın. Onlara dair yazı da yazarım ayrıca isterseniz.

İşin acı kısmı şu ki, ben bunları söyledim diye biçok kişi "vay Atatürk düşmanııı" diye saldıracaktır, benim gerici olduğumu ve o yüzden Atatürk'ün ilerici hamlelerinden rahatsızlık duyduğumu düşünecektir, her zaman olduğu gibi. Bu da bir nevi ideolojik körlüktür. Bu insanlar, "bir sembol olarak" Atatürk'ün hayatımıza bu denli nüfuz etmesinin Atatürk'e verdiği zararı görememektedirler. 

Ben kendimi bilakis ilerici olarak görüyorum, kemalizmin de ötesine geçmemiz gerektiğini düşünüyorum. devletin daha nötr ve demokratik bir şekilde örgütlenmesiyle epey bir sorunumuzun hallolacağına inanıyorum. Geleceği karşılayacak argümanları üretmek için, Atatürk'ten bağımsız düşünebilmeyi, argümanlarımızı kurarken ona sığınmadan, bireysel olarak kendimizi doğru düzgün ifade etmeyi öğrenmemiz gerekiyor. Bunun için de, herkes kendi cemaatinin içinde bireyselleşebilmeyi öğrenmeli sanırım.