9 Ocak 2011 Pazar

müstehcen yüzyıl ve kanuni üniversite

Evet, dayanamadım, yazdım. Biraz da müstehcen bir yazı oldu, utananlar okumasın. Başlığı da alakasız attım, öyle bi dizi eleştirisi veya üniversite konusu pek beklemeden okuyunuz.

2011'in gelmesiyle ülkemizde adeta bir "patlama" yaşandı. Yok, öyle özgürleştirici, rahatlatıcı türden bir patlama değil, daha ziyade bir öfke patlaması. Zaten bizim sürekli ocakta ısınan bir düdüklü tenceremiz var, arada bir, bazı olaylar sayesinde tıssssss diye şiddetli bir buhar çıkarmaya başlıyor.

İki olay var, malum. Birincisi Bilgi Üniversitesindeki tez meselesi. Diğeri de Muhteşem Yüzyıl dizisindeki Kanuni imajı.

İlginçtir, bu ülkede pornografik içeriği ima yoluyla iletmekte hiçbir sakınca yoktur. "Bir atımlık çıtır" sloganlı, veya posterinde parmağını emen bir kızın olduğu doritos reklamları. Fatmagülün suçu ne dizisindeki malum sahnede kameranın gidip gelmesi. Bazı gazetelerin en arka sayfalarındaki manken resimleri ve yine imalı cümlelerle yaptıkları güya "açıklamalar". Bunlar hayatımızın bir parçasıdır artık, alışagelmişizdir.

Ancak, cinselliğin olanca "çıplaklığıyla" karşılaşmayıverelim.. Off, çok zararlı, çok ayıp, çok seviyesizce, çok hayvanca vs. Halbuki, şu dünya üzerinde yaşayıp da belli bir yaşın üzerinde olan insanların büyük bir çoğunluğu sevişmiştir bence. Daha da büyük bir çoğunluğu düzenli bir biçimde mastürbasyon yapmıştır/yapmaktadır. Buna canı gönülden inanıyorum. Bu nüfus ve bu porno sektörü başka bir fenomenle açıklanamaz zaten.

Peki böylesine haşır neşir olduğumuz cinselliği pis kılan, onun filme aktarılmasını neredeyse insanlık suçu mertebesine yükselten şey nedir? Üniversiteden hocaları kovdurtan, padişahlara atfedildiğinde binlerce kişinin itirazına yol açan o garip müstehcen içerik tam olarak nedir?

Bunu "kadının objeleştirilmesi" gibi bir hadiseye bağlayarak eleştirenler var. Pornoya yapılan bu itiraz, görünürde gayet temiz, feminist bir duruş olarak kabul görmekte, hatta bunu savunmayan pornocu, abaza, seviyesiz vs. diye dışlanmaktadır. Fakat bu objeleştirme nedir? Öncelikle, kadının rızası dışında mı gerçekleşmektedir? Ve o esnada erkeğe ne olmaktadır? Özneleştirme mi? Ve dahası, bu objeleştirme yukarıda bahsettiğim reklam stratejisinden bağımsız düşünülebilir mi? Bence bu konuda peşin hükümler vermeye herkes çok meraklı, kimse oturup da bu işin tarihini, gelmişini geçmişini düşünmüyor..

Kaldı ki, tamamen kadının özneleştirilmesine ve erkeğin hareketsiz itaatkarlığına dayanan, "female domination" bazında pornolar da mevcut. Onları hangi bağlamda eleştireceğiz?

Herneyse, siz orgazmlarınızı nasıl yaşıyorsunuz bilmiyorum, ama orgazm anı bir "karşılıklı objeleşme" anıdır bana kalırsa. O anda iki taraf da hiçbişeyi düşünmez, karşındaki insanın ne kadar iyi huylu, düşünceli, zeki, duyarlı olduğunu, hatta başlı başına bir "insan" olduğunu bile düşünmez. O anlarda bütün zihin tek bir amaca odaklanır; "karşındakini bir obje gibi kullan ve boşal". Zaten o kadar yoğun yaşanır ki bu an, zihnin o olay dışında kalan şeyleri düşünecek hali yoktur.

Bu an, zevkli olduğu kadar korkutucudur da..Bir anlığına olduğumuz kişi olmaktan çıkarız çünkü. Kaşlarımız çatılır, yüzümüzde ifade bile kalmaz. Dışarıdan bakan için suratımızda kızgınlıkla zevk arası bir karışım dolaşır.

Korkulan ve ayıplanan bu mudur peki? Başka insanları bu eylemi yaparken izlemek midir ayıp olan (onların rızası olsa dahi)? Veya kutsal saydığımız kişilerin de şu veya bu şekilde bir objeye dönüşmesini/ve bu dönüşümü bizzat arzulamasını mi kaldıramıyoruz?

Basbaya uyku ihtiyacı gibi birşey oysa ki..İnsanın sürekli bilinçli olması, sürekli her yaptığının farkında olması sağlıklı değil bana kalırsa. Ara sıra bilinç kapanmalı, özne olmaya ara verilmeli. Kısacası, obje olmaktan bu kadar korkmayalım. Biliyorum, Kant size şey dedi hani, insanları kendi amaçlarınıza alet etmeyin, onların da kendi isteklerine saygı gösterin falan..ama cinsellik bunun bir istisnası olamaz mı? Birbirini tatmin etmek, veya dışarıdaki bir başka insanı tatmin etmek için iki kişinin karşılıklı objeye dönüşmesi düşündüğümüz kadar korkunç mudur?

Şimdi bastırılmış cinsellik, yok efendim putlaştırılmış kişilikler gibi klişelere girmek istemiyorum. Bizim sorunumuz kendimizle dürüst olamamak. Kendimize ve kendimizi özdeşleştirdiğimiz kişilere (veya organlara?) aşırı kutsallık atfetmek. Kendi kimliksel bütünlüğümüzü ancak bu aşırı anlamlandırılmış/kutsallaştırılmış kişi ve şeylerle sağlayabilmenin getirdiği acziyet içindeyiz. Çünkü, (belki de) asla tam bir özne olamayacak olmamızın yarattığı boşluğu doldurmaya çalışıyoruz.

Evrensel kusurluluğumuzu itiraf etsek, padişahın da liderin de ergenin de benzer cinsel arzular duyduğunu ve bunları karşılamak için gözle görülür bir çaba sergilediğini kabul etsek..bunu filme almanın da dünyanın sonu olmadığını anlasak..işte bu rahatlatıcı bir "patlama" olacaktır diye düşünüyorum. O zamana kadarsa, cinsellikle dolu bir dünyada yaşayıp cinselliği açıkça gündeme getirenleri yargılamaya devam edicez sanırsam.