26 Temmuz 2013 Cuma

adaletin trajedisi

sorun hep adalet sorunuydu. ama adaletin sorunu neydi? 

baştan başlayalım. hasbelkader düşünme yetisine sahip olabilmiş organik madde yığınlarıyız. özel falan değiliz. kutsal hiç değiliz. ne politik görüşlerimiz, ne sanatsal yaratımlarımız, ne dini inançlarımız (allah belanızı versin diye okuyunuz). ne ahlak anlayışımız, ne.duygular-düşünceler, aşklar-sevgiler, seksler-çocuklar.. hiçbişey evrendeki varlığımızı meşru falan kılmaz, kılamaz. kılmasına gerek de yok zaten. 

özünde hepimiz doğanın birer kazasıyız. tesadüfler sonucu varolduk ancak yok olmamız mutlak ve muhakkak. aslında sevinmeliyiz. en azından doğa, kazalarından ders almayı biliyor. yamuk yumuk yan ürünlerin ortadan kaldırılacağının garantisini daha en baştan veriyor. canlı olmak, bazı istisnai durumlar hariç, hep geçici bir özellik. istisnai durum dediğim de pek önemli değil. mesela nerdeyse ölümsüz denizanaları var. ölümsüz ama, denizanası işte. doğa anca o kadarını kaldırabiliyor (pek matah değiliz, anlayın işte şeklinde okunabilir).

elbette bunun sürdürülebilir bir nihilizm olmadığı çok açık (yazdım ama bi sor niye yazdım şeklinde kulağınıza çalınsın). ben bir konfor sapığıyım. hayatta zevk aldığım birçok şey var ve onlar olmadan yaşamayı düşünemiyorum bile. ütopyalar peşinde değilim. ideallerim yok. ama hayat ve varoluş ve yokoluş üzerine düşünmeyi seviyorum. düşünüp de bişeyi değiştirebileceğimden değil, ama madem geldik, niye düşünmeyelim? bu paragrafta kendi varlığımı meşrulaştırmaya çalıştım. bunun için biraz dürüstlük gerekiyor, bunu da konfor sapıklığı ifadesiyle sağlıyorum. çok teknik bir paragraf oldu, geçelim.

bişey gibi görünmek için uğraşmakla, hiçbişey değilmiş gibi görünmeye uğraşmak arasında belki de fark yok. benim rahatlık zannettiğim şey de bi tarz olabilir. ben de bir hipster kadar merak uyandırmak isteyen, bir solcu kadar kendisiyle dolu, bir muhafazakar kadar hakarete uğradığını zanneden biri olabilirim. başkalarının yaşantısı bana dokunuyor mu dokunmuyor mu anlamıyorum bazen. çok sinirleniyorum örneğin, çok da eleştirmek, küfretmek istiyorum. bu dünyada mal insan fazlalığı var, bunun da farkındayım ve kafayı yiyorum. öte yandan benim de mal olmadığıma dair en ufak bir ipucu dahi yok elimde. aslında sırf bu bile mallığa yakın durduğuma dair bir işaret. bu paragraflık da dürüstlük ve hatta muhtemel özeleştiri kriterlerini yerine getirdiğime göre devam edebilirim.

kendini aşağılamak bir sempati beklentisinden mi ötürüdür? birisi çıkıp "yok yau sen mal değilsin" falan desin diye mi beklemiş oluyorum? kendimi översem bu yazıyı okuyanları yabancılaştırmaktan korkuyor olabilirim, ya da yazdıklarımın samimiyetine gölge düşürmüş olurum bi şekilde. o yüzden kendini yermek önemlidir. sık sık yapmalıyız. 

yok lan baya süper bi herifim aslında, tanısanız çok seversiniz yani (nolur benimle tanışın diye bağırıyor). sosyalleşmekte arasıra zorlandığımdan biraz bilgi-kültür birikimi falan da oluştu bende, oturup güzel sinema, felsefe, müzik falan konuşurum yani icabında. tipimde pek iş yok yalnız. o yüzden bilginin önemi büyük benim için. insanları (karşı cinsi ya da tercihine göre hemcinsini şeklinde okuyunuz) görünüşünle etkileyemiyorsan beyninle etkile demişler. ya da dememişler, ama sanki öyle gibi. .

fakat ne demiştik, sorun adalet sorunu (ne alakası var?). adalet hiçbir zaman gelemiyor, burada olamıyor, "hah işte şimdi adalet yerini buldu" diyemiyoruz. çünkü ideallerimiz fıtratımızın dışında. varoluş şeklimiz idealleri imkansız kılıyor. yani hasbelkader idealleri düşünebiliyoruz ama gerçekleştirme yetisinden yoksunuz. ortada gerçekleşebilmiş bir ütopya görebiliyor musunuz? işe yaramış bir devrim? görünür gelecekte sarsılmayacak bir mutluluk? çöpe gitmemiş bir hayal? bu işlerde sürdürülebilirlik yok arkadaş. çünkü bir gruba kabul edilelim, herkesin sevdiği birine benzeyelim istiyoruz, en radikalimiz bile böyle. hoşuma giden insanların düşüncelerine katılayım diyoruz, herkes sağdan soldan duyduğunu papağan gibi tekrar edip bireyleştiğini, politikleştiğini zannediyor. ben dahil (dürüst görünümlü özeleştiri az kalsın gecikiyordu, ama o adalet gibi değil).

ama hayal kurması güzel tabi. idealler uğruna hayat tükettiğimizi düşünmek güzel, etkisiz de olsak, kendimizi de kandırsak. napıcaz ki başka? nihilizm de sürdürülemiyor işte, gördük önceki paragraflarda.
velhasıl..adalet vaktiyle bir ihtimal bile değildi..buna rağmen çok güzeldi.

Hiç yorum yok: